TR
 
EN
 
Hakkında | Amaç ve Kapsam | Etik İlkeler ve Yayın Politikası | Yazım Kuralları | Değerlendirme Süreci | Editör, Yayın ve Danışma Kurulu | Dizin | İletişim
 
1. SAYI
2. SAYI
3. SAYI
4. SAYI
5. SAYI
6. SAYI
7. SAYI
8. SAYI
9. SAYI
10. SAYI
11. SAYI
12. SAYI
13. SAYI
14. SAYI
15. SAYI
16. SAYI
17. SAYI
18. SAYI
19. SAYI
20. SAYI
 
 
10. SAYI // TOPLUMSAL HAFIZA

DİVAN KALEMİ

Teknolojinin hızla geliştiği, kitlesel ölümlerin ve göçlerin hiç olmadığı kadar arttığı, hız mefhumuna dair akıl almaz ilerlemenin yaşandığı bir dünyada insan olmanın yalın ve sade halini hatırlamak, sosyal bilimlerin temel görevleri arasında olsa gerek. Zira insan için inşa edilen, geliştirilen her unsurda insanlık meselesi biraz daha gözden kaybolmakta; bir taraftan yapay zekâlara vatandaşlık verilirken diğer taraftan nereli olduğunu dahi hiç öğrenemeyen çocuklar hayatlarını savaş ve göç kıyametleri arasında sürdürmekte. İnsanlığın ve medeniyetlerin hafızası olarak kabul edilen şehirler hiçbir şey hatırlamaya imkan vermeyecek düzeyde yerle bir edilmekte. Var olanlar ise modernlik adına gün geçtikçe daha da kimliksiz hale gelmekte. Böyle bir atmosferde hafıza meselesi insanlığa tutunma çabası olarak karşımıza çıkmakta.
 
Toplumsal hafıza, Sosyoloji Divanı’nın bu sayıdaki dosya konusu. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında gündem olan toplumsal hafıza konusu esasında insanlığın sosyal bilimler açısından muhasebesini ifade etmektedir. Zira insanın yeryüzündeki yapıp etmelerinin hatırlama ve unutma açısından ne manaya geldiğini sorgulamak bir bakıma içinde yaşadığımız dünyada insanın yerini tayin etme çabasıdır. İnsan hatırladığı ve unuttuğu kadar vardır. Hafızasıyla bir anlam taşır. Bunun için insanın hafızasının nasıl şekillendiği, işlediği ve yansıdığı hayati derecede önemlidir.
 
Bu öneme binaen hazırlanan dosya, konunun teorik zeminini ve bu zemin çerçevesinde toplumsal görünümlerini buluşturmaya çalışıyor. Dosya Derviş Dereli’nin Richard Senett’ten yaptığı çeviriyle başlıyor. Faruk Karaarslan hafıza çalışmalarının teorik-sosyolojik ve psikolojik bağlamını özetlerken, Lütfi Hanoğlu nörobiyolojik yaklaşım açısından birey ve toplum arasında hafızaya odaklanıyor. Mehmet Birekul hafıza ile ilgili en temel tartışmalardan birisi olan nostalji konusunu Suriyeli sığınmacıların göç hikayeleri ve hatıra eşyaları üzerinden betimlerken, Celaleddin Çelik hafızanın inşasında isimlerin işlevlerini irdeliyor. Yasin Bulduklu günümüz dünyasında medya hafıza ilişkisini farklı boyutlarıyla tartışırken, Alev Erkilet kent ve hafızanın izini kokulardan seslere, sokaklardan fuarlara uzanan bir tartışma alanı içerisinde kaleme alıyor. Vahdettin Işık, yaklaşık bir asırlık süreçte İslamcı dergilerin gündemleri açısından tarih, hafıza ve değişimi aktarırken Ejder Ulutaş hafızanın taşıyıcıları olarak Dengbejlere, Abdulkadir Erkal ise Aşıklık geleneğine odaklanıyor.
 
Söyleşi bölümünde sosyoloji, psikoloji ve sosyal psikoloji ekseninde disiplinlerarası bir söyleşi ile Prof. Dr. Sibel Arkonaç yer almaktadır. Arkonaç, Türkiye’de psikoloji ve sosyolojinin seyri ve modern insanın anlam dünyasına dair pek çok konu ve hafıza ilişkisi hakkında önemli hususlara dikkat çekiyor.
 
Kenar Kayıt bölümünde dosya dışında makaleler yer almaktadır. Beylü Dikeçligil, “Sosyal Bilimlerde Ontolojik Öncül Olarak İnsan” başlıklı makalesinde sosyal bilimlerin yerleşik paradigmalarına ilişkin önemli eleştiriler sunmaktadır. Abdullah Harmancı, “Yeni Türk Şiirinde “Ezan” başlıklı makalesinde bir anlamda toplumsal hafıza çalışmalarına bir örnek vermektedir. Hüseyin Çil, “İslami Kimliğin İnşasında Bedenin Rolü: İslami Romanlar Üzerine Bir İnceleme” adlı makalesinde edebiyat tarihimizde önemli bir tartışma alanına sahip olan İslami romanları irdelemektedir. Kenan Göçer, “Armağan Kültürü Açısından Saatleri
Ayarlama Ensitüsü’nün İktisadî Zihniyeti Üzerine” başlıklı makalesinde edebiyatın
izleğinde bir çözümleme yapmaktadır.
 
Hayat Sahnesi, hafızayı gündelik hayatın içerisinden okuma örneklerini içermektedir. Mekân ve Hafıza; Üçler Mezarlığı; Türkü ve Hafıza; Eski Eşya: Zamana Direnmek; Çeyiz Sandığı; Ondörtlü: Yaşanmış Zaman Numunesi VI: Eşya/
Silah başlıklı yazılar, mekân, insan, eşya, edebiyat etrafında oluşan hafıza iklimini
irdelemektedir.
 
Kitaplık bölümü ise hafıza, tarih ve toplum okumalarını merkeze alan, alanın
önemli ve farklı tartışmalarını barındıran kitapları analiz etmektedir. Selam ile…

İÇİNDEKİLER

 5 Divan Kalemi | Dosya Editörleri
7 DOSYA: TOPLUMSAL HAFIZA
 
9 Hafızayı Rahatsız Etmek I Richard Sennett
25 Hafızanın Sosyo - Psikolojik Bağlamı I Faruk Karaarslan
37 Hafızaya Nörobiyolojik Perspektiften Bakış: Hafızayı Toplum Oluşturur,
Birey Hatırlar I Lütfü Hanoğlu
47 Nostalji ve Hafıza: Geçmişin Hafıza Durakları, Suriyeli Sığınmacıların Göç Hikayeleri ve
Hatıra Eşyaları I Mehmet Birekul
63 Toplumsal Hafızanın İnşâsında İsimler I Celaleddin Çelik
77 Toplumsal Hafıza ve Medya I Yasin Bulduklu
103 Kokulardan Seslere, Sokaklardan Fuarlara Uzanan Bir Tartışma: Kent ve Hafıza I Alev Erkilet
111 İslamcı Dergilerin Gündemi: Tarih, Hafıza ve Değişim (1908-2008) I Vahdettin Işık
139 Toplumsal Hafızanın Taşıyıcıları: Dengbêjler I Ejder Ulutaş
151 Toplumsal Hafızanın Muhafızları: Âşıklık Geleneği I Abdulkadir Erkal
 
167 SÖYLEŞİ: Prof. Dr. Sibel Arkonaç ile Toplumsal Hafıza Üzerine
 
187 KENAR KAYIT
189 Sosyal Bilimlerde Ontolojik Öncül Olarak İnsan I F. Beylü Dikeçligil
219 Yeni Türk Şiirinde “Ezan” I Abdullah Harmancı
227 İslami Kimliğin İnşasında Bedenin Rolü: İslami Romanlar Üzerine Bir İnceleme I Hüseyin Çil
253 Armağan Kültürü Açısından Saatleri Ayarlama Ensitüsü’nün İktisadî
Zihniyeti Üzerine I Kenan Göçer
 
267 HAYAT SAHNESİ
269 Mekân ve Hafıza I Köksal Alver
275 Mekânsızlığa Açılan Kapı: Üçler Mezarlığı I Seyfettin Kurt
283 Türkü ve Hafıza I Betül Ok
289 Eski Eşya: Zamana Direnmek I Faruk Turğut
295 Çeyiz Sandığı I Nuh Akçakaya
301 Ondörtlü Yaşanmış Zaman Numunesi VI: Eşya / Silah I Zeki Saka
 
317 KİTAPLIK
319 Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri I Semih Söğüt
325 Kolektif Hafıza I Tuba Büyüktosunoğlu Yaylalı
333 Hafıza, Tarih, Unutuş I Bekir Biçer
337 Toplumlar Nasıl Anımsar I Merve Türkan Bilgir
343 Ontolojiyi Hatırlamak: Sosyolojide Yöntem Sorunu I Bedir Sala
347 Bedeni Kurgulamak I M. Fatih Bağrıyanık
 
355 ÖZETLER

368 YAZARLAR
DOSYA

Hafızayı Rahatsız Etmek

Richard Sennett

Ben gerçekten insanların yalnızca daha iyi hatırlayarak (mesela daha objektif olarak) kendi kişisel tarihlerini oluşturan hafızalarındaki yaralarının üstesinden gelebileceklerine inanıyorum ve Durkheim’ın ilgi uyandıran liberal inancı konusunda da ikna olmuş durumdayım. Ortak bir yarayı hakkıyla hatırlama insanların kendi başlarına yapabileceği bir şey değildir; bunun için çok farklı seslerden bir araya gelmiş bir grubun bulunması gerekir. Ancak, modern ekonominin organize edilme biçimi, insanların birlikte daha iyi hatırlayabileceklerine karşıt biçimde çalışıyor görüntüsü vermektedir; zira söz konusu sistem, onlara bu çabalarında kesinlikle destek vermemektedir. Benim gerçekten anlamaya çalıştığım yer ise tam da burasıdır.

Hafızanın Sosyo-Psikolojik Bağlamı

Faruk Karaarslan

Sosyal bilimlerin gün geçtikçe popülerleşen konularından olan toplumsal hafıza, hem teorik hem de saha açısından oldukça zengin bir çalışma alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımı da gerektirmektedir. Başta psikoloji ve sosyoloji olmak üzere felsefe, antropoloji, sosyal psikoloji ve siyaset bilimi alanları kendi zaviyelerinden toplumsal hafıza konusuna ilgi göstermektedir. Bu çalışmada hafızanın psikolojik ve sosyolojik bağlamının ortaya konulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda öncelikle hafızanın menşei kabul edilen psikoloji alanı ve bu alanın ön gördüğü hafızaya ilişkili kavramlar, sonrasında da sosyolojinin zaviyesinden hafızaya yönelik yaklaşımlar ele alınıcaktır.

Hafızaya Nörobiyolojik Perspektiften Bakış: Hafızayı Toplum oluşturur, Birey Hatırlar

Lütfü Hanoğlu

Hafıza, psikolojinin temel çalışma alanlarından birini oluşturmaktadır. Tarihsel olarak psikolojinin bir bilim olarak ortaya çıkışı ve hafıza ile ilişkili çalışmaları ile sosyolojik bir bakışla belleğin değerlendirilmeye çalışılmasının hemen hemen aynı zamana rastladığını görüyoruz. Buna karşın psikoloji tavizsiz bir biçimde W.James’in yaklaşımını, yani sadece bireysel perspektifi, kafanın içindekinin araştırılmasını benimsemiştir. Sosyolojinin toplumsal hafıza perspektifine değişik sebeplerle günümüzde de devam eden bir mesafe ve ilgisizlik izlenmektedir. Oysa insan belleği beyin ve dış dünya arasındaki etkileşimin bir ürünü olarak ortaya çıkar ve belleğe toplumsal çerçeve perspektifini de göz önüne alarak yaklaşmak açıkça bilgimizi genişletme potansiyeli taşımaktadır. Psikoloji tarihsel olarak daha öncede nörobilim ile benzer bir süreçten geçmiştir, ancak bunun sonuçları çok verimli olmuştur. Bu yazıda psikolojik-nörobiyolojik perspektiften belleğe bakış ve güncel kavramsal çerçeveler özetlenmiştir.

Nostalji ve Hafıza: Geçmişin Hafıza Durakları, Suriyeli Sığınmacıların Göç Hikayeleri ve Hatıra Eşyaları

Mehmet Birekul

Sosyal bilimlerin son dönemlerde üzerinde durduğu konulardan biri olarak toplumsal hafıza, toplumların hatırlama üzerinden kültürlerini yeniden imar etme süreçlerine odaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında hafıza, geçmişin bugüne taşınması anlamına gelen nostalji ile yakından ilişkilidir. Zira gerek bireysel gerekse sosyokültürel kimlik sürekliliğini geçmişle olan irtibatına borçludur. Bu irtibatı sağlayan hatırlama figürleri ve hafıza durakları ise adeta bu birikimi sürekli güncelleyen araçlar olarak belirmektedir.

Toplumsal Hafızanın İnşâsında ‘İsimler’

Celaleddin Çelik

İsimler, toplumsal bir varlık olan insanın kimliğini tanımlayan temel referanslardır. Her kimlik tarihsel ve toplumsal bir hafıza sisteminde isimlerini tayin eder. Kendini bir sosyal dünyaya atfeden insan, kolektif hafıza sisteminden isim seçerek hem hafıza sisteminin inşasına hem de kendi aidiyetine imkân sunmuş olur. Zaman içerisinde isimlerin değişimi, toplumsal ve kültürel etkileşimlere bağlı olarak gerçekleşir. Kolektif hafıza sisteminin eksen kabul ettiği isimlerin bağlayıcı bir boyutu vardır. Bir kültür ve medeniyet ekseninde eşya, mekân ve şahıs isimleri anlamlı atıflar olarak işlevselleşirler. İsimlerin hafıza inşasındaki temel işlevi ise kimliğin bütünleşmesi ve istikrarında ortaya çıkar. Ancak isimlerde ve isim verme geleneklerinde ortaya çıkacak bir yabancılaşma, kimliği ve kolektif hafıza sistemini de etkileyebilecektir. Genel anlamda toplumsal hafıza isimler üzerinden bizi bir medeniyet tasavvuruna bağlarken, bireysel varoluşlarımızı da kimliğin kuşatıcı ruh ve kültür dünyasıyla irtibatlı kılar.

Toplumsal Hafıza ve Medya

Yasin Bulduklu

Kitle iletişim araçları, yazının bulunmasından itibaren sürekli gelişme göstermiş, her gelişme, toplumların kültürünü, yapısını ve değerlerini biçimlendirmiştir. Matbaanın icadı, çok sayıda baskıyı aynı zamanda ve daha kolay biçimde kitlelere aktarmayı kolaylaştırmış, gazetenin bir medya mecrası olarak kullanılmasının da önünü açmıştır. Radyo dalgalarının ve radyonun keşfedilmesi ile kıtalar arası ileti alış verişi olanaklı hale gelmiştir. Küresel bilgi alış verişinin giderek olanaklılığının fark edilmesi ile televizyon toplumsal yaşama dahil olmuştur. Internetin yaşamın vazgeçilmezi olmasıyla birlikte medya, bireyler ve toplumsal yapılar üzerindeki etkileri bağlamında ele alınmaya başlanmıştır. Medyanın toplumsal kültür üzerindeki etkileri yanında çok sayıda sosyal işlevi ile de ele alınması gerekliliktir. Toplumların geçmiş kültürlerini aktarmanın yanı sıra medya, hafızanın biçimlenişi üzerinde de etkendir.

Kokulardan, Seslere, Sokaklardan, Fuarlara Uzanan Bir Tartışma: Kent ve Hafıza

Alev Erkilet

Hafıza çalışmaları bireysel ve toplumsal hatırlama ve unutma süreçlerini incelemektedir. Hatırlamanın anlamı aşikâr olsa da unutma süreçlerinin anlamını birkaç örnekle açmak yararlı olur. Modernleşen Türkiye’nin Osmanlı devrinin İslami mirasını ve çok-etnikli hafızasını silmeye çalışmasını bu bağlamda zikredebiliriz. İstanbul’da adalardaki Rumca yer isimlerinin Türkleştirme politikaları bağlamında Türkçe isimlerle değiştirilmesi, kentin Osmanlı geçmişini yansıtan sokak isimlerinin değiştirilmesi, kentin koku ve ses ortamının modernleşmenin etkisiyle kaybedilmesi örneklerinde görüldüğü gibi. Bu kaybetme/unutma durumu, artık kendiliğinden var olmayan, varlığı giderek yok olan şeylerin hafıza mekânları içinde kayıt altına alınması çabalarına yol açmaktadır. Sözlü tarih çalışmaları, müzecilik faaliyetleri bu kaygılardan doğmaktadır. Kültürel hafıza, kent müzelerine konulmak ve sergilenmek yoluyla yaşatılmak istense de bu, kültürün yaşanması, taşınması ve aktarılması yoluyla yeniden-üretimi ile aynı sonucu veremez. Kültürün mumyalanması manasına gelen yetersiz bir çabadır.

İslamcı Dergilerin Gündemi: Tarih, Hafıza ve Değişim (1908-2008)

Vahdettin Işık

Dergiler üzerinden süreç okuması yapmanın sınırlılıkları yalnızca sözünü ettiğimiz “çoklu kaynak” takibi ihtiyacından kaynaklanmıyor; Türkiye’de İslamcı düşüncenin serüveninden söz ederken, öncelikle tarihsel olarak uzun bir dönemden bahsedildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Keza, yaklaşık bir asırlık bir zaman diliminde yayınlanmış bulunan tüm dergilerin okunması ve değerlendirilmesi bir yana, onların sadece adlarını bile tespit etmenin ciddi zorluklar içerdiği ihmal edilmemelidir. Bu yüzden de bizim burada söyleyeceklerimizi bu sınırlılıklar içerisinde konuşlandırarak değerlendirmekte fayda vardır.

Toplumsal Hafızanın Taşıyıcıları: Dengbêjler

Ejder Ulutaş

Bu makale toplumsal hafıza ve dengbêjlik üzerine odaklanmaktadır. Toplumsal hafızanın önemli aktörleri olan dengbêjleri anlama çabası olan bu çalışma, özellikle modern dünyanın göz üzerine kurulu iktidarını eleştirmekte, sözün tarihsel önemi üzerinde durmaktadır. Sözün değerden düştüğü günümüz dünyasına dair bir okuma yapmaktadır. Çalışma, sözlü kültürün taşıyıcısı ve yorumlayıcısı rolü üstlenen dengbêjlere bu çerçeveden bakmaktadır. Dengbêjin kim olduğu, ne anlattığı, kimleri ve neleri ele aldığı gibi sorular etrafında bir tartışma açmaktadır. Dengbêjliğin toplumda sahip olduğu değeri tartışmaktadır.

Toplumsal Hafızanın Muhafızları: Âşıklık Geleneği

Abdulkadir Erkal

Toplumsal hafıza, kültür ve medeniyet ile birlikte oluşur; millî bilinç haline gelir. Hafızayı oluşturan kültür ve medeniyet alanında hafızanın taşıyıcıları, koruyucuları, uzmanları önemli bir işleve sahiptir. Adları şaman, ozan, şair, âşık olan ve kendilerine bilgiyi taşıma yetkisi tanınmış edebi kimliğe sahip kişilerin tümü kültürel belleğin özel taşıyıcısıdırlar. Âşıklar bu kültürel belleğin taşıyıcılarının başında gelir. Âşıkların gerçekleştirdikleri icralar ve edebi üretimleri hem kendilerinin hem de yüz yüze veya dolaylı olarak iletişim kurdukları hedef kitlenin geçmişiyle ilişki kurma bağlamında önemli bir işleve sahiptirler. Bu tipler, yazısız toplumlarda başarılı bir aktarım için gerekli olan müziği de kullanarak, geçmişe ilişkin kültürel belleğe kaydedilmiş bilgiyi, belirlenen yapı ve kurallar çerçevesinde topluma iletirler.
SOHBET

Prof. Dr. Sibel Arkonaç ile Toplumsal Hafıza Üzerine

Nostalji nedir? Nostaljik İstanbul, nostaljik tramvay, nostaljik semt... Bu nostalji materyalleri servis edilerek elde edilmek istenen ne? Belediyelerin kafasında ne var mesela? Bunu niye, nasıl bir zihinsel şema ile satışa sunuyor? Menfaati ne? Sokaktaki de bunu satın alıyor. Niye alıyor? Sokakta niye bu kadar nostalji var? Nasıl bu kadar rahat satın alınabiliyor? İnsanların zihninde hangi tuğlayı yerine oturtuyor da, insanlar duvar örüldü hissiyle nostaljiye yöneliyor? Kafamda hep bu sorular dönüp duruyor. Yaptıkları nostalji; çamurlu, pis, vasıtası olmayan küçük dünyalı bir İstanbul. Resimlerin hiçbiri, yolun doğrudan kendisini çekmiyor ya da sadece yeni açılan yolları gösteriyor Barboros bulvarı gibi. Şurada mesela 1920 ve 1930’ların, arka planında Vezneciler olan resimleri var veya Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu’na giden yol, o küçük türbenin olduğu resimler var. Yol çamur. “Aaa ne kadar güzeldi, ne kadar harikaydı?” Ama benim annemler anlatıyor ki ayakkabı çizme dayanmazmış. Bileklerine kadar çamurda yürüyorlarmış...
KENAR KAYIT

Sosyal Bilimlerde Ontolojik Öncül Olarak İnsan

F. Beylü Dikeçligil

Çok değil, ülkemizde kırk yıl öncesinde, 1980’lere kadar ‘sınıf, sömürü, toplum, millet, kendini adama, ideal, ülkü’ gibi kavramlar hüküm sürüyordu. İnsanlar bu kavramlarla düşündü, heyecan çekti ve çatıştı, kamplara ayrıldı. Seksenlerde ise gündem; neo-liberalizm, devletin küçülmesi, sivil toplum örgütleri, kadın hakları ile doldu ve 1990’lardan sonra da küreselleşme, küresel refah, ulus-devletin sonu, çok-kültürlülük, yerel-evrensel, post-modernizm gibi kavramlar ve türevleri gündemin ilk sırasına yerleşti. Son yıllarda ise küresel dünya refahı gibi küreselleşme kapsamındaki söylemler arka plâna çekildi, şimdi sahnede sadece birey var.

Yeni Türk Şiirinde “Ezan”

Abdullah Harmancı

Ezan bir dua çağrısıdır. Ezan bir ses bayrağıdır. Ezan İslam ümmetinin soyutlaştırılmış “alem”idir. Ezan, okunduğu toprakların İslam olduğunu, İslam’ın olduğunu gösteren bir nişanedir. Ezan, yeni doğan ruhlara dünya hayatındaki yedinci günlerinde verilen bir nevi “can suyu”dur. Ezan, yeryüzünün gökyüzüyle temasa geçme teşebbüsüdür. Ezanın muhatabı yerler ve yer halkı olduğu kadar, gökler ve gök halkıdır. İnsan yerde yaşar ama göklerle çevrilidir, diyen filozofu hatırlatırcasına, yerden fışkırır ama göklere dağılır. Metafizik olduğu kadar fizik, soyut olduğu kadar somut, mana olduğu kadar madde, dünya olduğu kadar ukbadır. Dışa yönelen bir “ses” olmasıyla somut, içe dağılan bir ses olmasıyla soyuttur.

İslami Kimliğin İnşasında Bedenin Rolü: İslami Romanlar Üzerine Bir İnceleme

Hüseyin Çil

Lukacs (2007), roman kuramları tarihine damga vurmuş eserinde romandan bahsederken onu, “Tanrı tarafından terkedilmiş bir dünyanın destanı” olarak tanımlar. Roman, modernitenin ana edebi türü olarak insan bilincinde derin bir kopuşun yaşandığı döneme denk düşer. Bu da Eski Yunan toplumunun -epiklerde ifadesini bulan- temel özelliği olan ‘bütünlük’ fikri ve deneyiminden modern dünyayı karakterize eden bir parçalanmışlığın yaşandığı döneme geçiş aşamasına denk gelir. “Bütünlüklü çağlarda hayat kendiliğinden anlamlıdır (anlam hayata içkindir), başka bir deyişle hayatla öz arasında bir uçurum yoktur. Bu insanın arzuları ve eylemleriyle dış dünya arasında bir uyum olduğu anlamına da gelir” (Koçak, 2007: 11). Roman, epiğin Eski Yunan’da yaptığını modern dünyada yapmaya talip olan bir türdür. İdeal ile gerçek arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmanın arayışıdır.

Armağan Kültürü Açısından Saatleri Ayarlama Ensitüsü’nün İktisadî Zihniyeti Üzerine

Kenan Göçer

Sabri F. Ülgener’in, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası adlı eserinin girişinde Alfons Dopsch’tan aktardığı “İktisat tarihi genel olarak kültür tarihi ile beraber çalışmak zorundadır. Fikir ve zihniyet tarihini göz önüne almadan iktisat tarihini anlamaya imkân kalmamıştır.”1 sözünden cesaret alarak girişilen bu çalışma, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü2 iktisat zihniyeti okumasına tabi tutmaktadır. Çünkü “gündelik hayat problemlerine gömülü olan zihniyet yapısını bize, resmî arşiv belgeleri değil, sadece başta edebî eserler olmak üzere, sanat eserleri verebilir”.3 Söz konusu okumayı ise armağan kültürü (potlaç, hediye, bağış) açısından ele almayı amaçlamaktadır.
HAYAT SAHNESİ

Mekân ve Hafıza

Köksal Alver

İnsan, hatırlar; hatırlar ve unutur. İnsan unutmasıyla bilinir, unutmayı bile isteye arzular kimi zaman. Ne ki yaşantı, nice unutmalara sahne olsa da koca bir hatırlamaya dönüşür bir süre sonra. Hayat, unutmaların baş edemediği hatırlamalardır. Bir kişinin değildir çünkü hayat, herkesindir, toplumundur, bütün insanlığındır. İnsan unutur belki ama hayat unutmaz, unutturmaz. Hayat kaydeder, biriktirir, not eder, hıfz eder, hatırlatır, tekrarlar. Tarih tekerrürden ibarettir, yani benzer şeylerin değişik zamanlarda cereyan etmesinden. Hayatın detayları, incelikleri, çelişkileri, yıkımları ve inşaları hafızada yer eder.

Mekânsızlığa Açılan Kapı: Üçler Mezarlığı

Seyfettin Kurt

Konya tarihine şahitlik eden Üçler Mezarlığı şehrin en eski mezarlıklarından birisidir. Musalla mezarlığının Üçler mezarlığından daha eski olduğu biliniyor. Üçler mezarlığının kesin olarak hangi yılda kurulmuş olduğu bilinmemekle birlikte, Hz. Mevlana nın ölümünün ardından ona yakın olmak isteyenlerin gömülmesiyle birlikte kurulmaya başlayarak günümüze kadar geldiği görüşü hâkimdir. Hz. Mevlana nın 1273 yılında öldüğü düşünülürse, 745 yıldır kullanılmakta olan bir mezarlıktan bahsediyoruz demektir. Üçler mezarlığı, Mevlana müzesi ve Süleymaniye camisinin güneyinde, Aslanlı kışla ve Topraklık caddeleri arasında yer alan, 166 299 metrekarelik alanıyla aynı zamanda Konya nın ikinci büyük mezarlığıdır.

Türkü ve Hafıza

Betül Ok

Türkülerde sevgili tabiata-tabiat sevgiliye benzetilir. O, sonsuz olanın varlık sahasında benzetilebilecek en değerli ve anlamlı şeydir. Yüzü aydır “mah cemalin güneş midir ay mıdır?” der, gülüşü güle rakiptir “gülüşün gülden güzel” der. Bazı türkülerde hatıra, yıllara yayılır. “On beşinde güzelliğin çağıdır/on altıda gören aklın dağıtır/ on yedide göğsü cennet bağıdır/ uzanır kameti selviye benzer”. Türküde sevgili boyuyla, körpeliğiyle fidana benzetilir. Benzetmeler kültürel belleğin ve toplumsal hafızanın ürünleridir.

Eski Eşya: Zamana Direnmek

Faruk Turğut

İnsanın şimdiye dair aidiyet arayışında, kurgusunda eski eşyalar ve antikalar önemli bir unsur olarak karşısına çıkar. Eski eşya ve antikanın ayrı ayrı telaffuz edilmesi aralarındaki farklılığa işaret eder. Gündelik yaşam içerisinde çoğu kere ikisi birbirinin yerine kullanılır. Antika da eski bir eşya olmakla birlikte kendisine ait, taşıdığı hususi bir hüviyete sahiptir. Bu hüviyet ki antikayı diğer eski eşyalar arasında ayrı, ayrıcalıklı bir yere oturtur. Hüviyet manasını yalnızca geçen zamanda bulmaz.

Çeyiz Sandığı

Nuh Akçakaya

Validenin çeyiz sandığı yıllarca ev içerisinde göçebe yaşadı. Evdeki en eski eşyaların yanında yerini aldı. Gelen her yenilik ondan uzak tutuldu. Temel amaç belliydi; özellikle misafirlerin göz zevki bozulmamalıydı. Hiç olacak iş midir? cam gibi mobilyaların kontrast renklerinin yanında, boz ve bakır bir işçilik… Sandığın içinde ne olduğuna dair bir kanaatimiz olmasa da geçmişten kalan bir şeyler vardı. Saklanacak kadar değerli ama alelade ortada duracak kadar sıradan bir şeyler. Fakat neticede geçmişe olan sadakati yansıtacak bir şeyler. Bu sadakat hem sandığın kendisine hem de sandığın içindekilere gösterilecek kadar kuşatıcı bir sadakatti. Sandık çekişmelerine çok kez müşahede ettik. “Atılsın mı, atılmasın mı?” şeklinde.

Ondörtlü Yaşanmış Zaman Numunesi VI: Eşya / Silah

Zeki Saka

Silah söz konusu olduğunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Karadenizliler silahı severler. Öyle ki silah Karadeniz için sıradan bir alet ya da eşya değil, bilakis başlı başına bir sevgi meselesidir dense yeridir. Burada “sevgi” kelimesini bile isteye, aleni, bütün çağrışım ve imalara açık kullanıyorum. Silahın yüzünü soğuk1 bulduğunu söyleyenler, hoşlanmayanlar, silaha elini sürmeyenler olsa da onlar bile bayramlarda seyranlarda, düğünde dernekte ya da kendi içinin bir deprenişinde silah sesi ararlar. Bir Karadenizlilik varsa, etnografik, antropolojik ve sosyolojik olarak bir Karadeniz kültürü mümkünse eğer, silahla olan ilişki iyi bir göstergedir. Hiç mübalağasız söyleyebilirim, Karadeniz’de silaha duyulan sevgi insanın kendi canına, canından, kanından bildiklerine duyduğu sevgi ile aynı kaynaktan beslenir.
KİTAPLIK

Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri

Semih Söğüt

Olayları nasıl hatırlarız ya da başka bir deyişle bir anı nasıl oluşur ve tekrar gün yüzüne çıkar? Modern hafıza çalışmalarının öncüsü Maurice Halbwachs bu soruları temel alarak ilk bakışta psikolojinin alanına girdiği düşünülebilecek olan hafızanın sosyolojik kökenlerini sorguluyor. Toplumsalı yalnızca toplumsal olanla açıklamayı kendine ilke edinmiş olan sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim’ın öğrencisi olan Halbwachs hatırlama tecrübesini de insan özelinden toplumsal düzeye çıkararak insanın total bilimi olarak gördüğü sosyoloji ile açıklar. Buna rağmen döneminin pozitivist algısının da bir yansıması olarak psikoloji, antropoloji, felsefe, tarih ve hatta biyoloji bilimlerinin verilerinden de bolca ve detaylı örnekler vererek çok yönlü bir yaklaşım geliştirebilmiştir.

Kolektif Hafıza

Tuba Büyüktosunoğlu Yaylalı

“Geçmiş geçmişte kaldı” ya da “ An’ı yaşa!..” ifadeleri bugünü dünden bağımsız kılma çabaları, günümüz toplumsal koşullarında yaşadığımız sorunlarla baş etme stratejisi olarak kullandığımız yaygın ifadelerdendir. Geçmişi günümüzden süzerek çıkarmak (Connerton, 2014: 9) ne kadar mümkün olabilir. Hafızamız neleri kaydeder, neleri yok sayar ya da nasıl yeniden inşa edilir? Ve hatırlamak yahut unutmak bireysel bir zihni süreç midir yoksa toplumsal mıdır, öyleyse toplumsala ne ölçüde bağlıdır?

Hafıza, Tarih, Unutuş

Bekir Biçer

Kitap, adında belirtildiği gibi üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm hafıza ve hafızaya ilişkin fenomenleri incelemiştir. Tarihe ayrılmış ikici kısım ise tarih biliminin epistemolojisiyle ilgili ve unutuş konusunda derin bir düşünüşle son bulmuştur. Üçüncü kısım ise insanların tarihsel durumunu konu alan bir yorumbilgisi çerçevesinde unutuştan bahsetmiştir. Bu üç kısmın üçü de önceden belirlenmiş bir yolu izlemiştir. Bu yol da her defasında kendi içinde üçlü bir ritme ayak uydurmuştur.

Toplumlar Nasıl Anımsar

Merve Türkan Bilgir

Connerton, Toplumsal Bellek başlıklı ilk bölümde, belleğin kavramsal analizini ve sosyal bilimlerin toplumsal bellek konusuyla kesiştiği alanları ortaya koyarak savunacağı fikirle ilgili kuramsal arka planı sunmuştur. İlk olarak anımsama, bellek ve tarih kavramları arasındaki ilişki ağını açıklamıştır.

Ontolojiyi Hatırlamak: Sosyolojide Yöntem Sorunu

Bedir Sala

Sosyal bilim geleneğinin en kadim tartışmalarından biri de gerçekliğin doğasının ne olduğuna ilişkin tartışmadır. Sosyal bilim kuramlarının ve metodolojilerin en temelde birbirinden ayrıldığı nokta gerçekliğin doğası hakkındaki yaklaşımlarının farklılığından kaynaklanıyor. Gerçekliğin doğasına ilişkin yaklaşım aynı zamanda toplumun doğası, insanın doğası, bilginin kaynağı, olgular arasındaki ilişki, olgu-birey ilişkisi gibi konuların nasıl değerlendirileceğine ilişkin belirleyici bir etkiye de sahiptir. Sosyal bilim geleneğinde gerçekliğin doğasına ilişkin en iddialı ve etkisi itibariyle en güçlü yaklaşım ise pozitivizm olmuştur.

Bedeni Kurgulamak

M. Fatih Bağrıyanık

Bir yandan değişimin zorlayıcı itkisi, öte yandan değişime direnen dinsel halenin tazyikatı arasında kalan bireyler, mütemadi bir müphemliğe sürüklenegelmişlerdir. Kah tutucu muhafazakarlığın köhnemiş şekilciliği kah seküler olanın değerlere müteveccih tahripkar rüzgarı bireyleri asketik gerilimin girdabına sürükler. Aynı nehirde ikinci kez yıkanamayan birey, bir sabah uyandığında ya kendisini “korkunç bir böceğe” dönüşmüş olarak bulur yahut kendi alemini gülistan bilip rayihalı bir uzlete çekilir.
 
Tüm Sayılar
Sosyoloji Divanı Kitaplığı
Basında Biz
Duyurular
Formlar
Satış Noktaları