|
16. SAYI // TOPLUM |
|
DİVAN KALEMİ
Sosyolojinin en temel ve asli konusu toplumdur. Bununla birlikte toplum sosyolojide en muhataralı kavramların başında gelir. Doğduğu yüzyıl olarak kabul edilen on dokuzuncu yüzyılda sosyoloji, toplum kavramını felsefenin kapsamından devşirerek kendisinin en temel ilgisi haline getirmeye çalışmıştır. İlk sosyologlar, insan yaşamının kolektif gerçekliğine odaklanarak, toplumun yalnızca
bireylerden oluşmadığını ve bireylerden bağımsız bir gerçekliğe sahip olduğunu ifade ederek sosyolojinin kuruluşuna katkıda bulundular. Aynı zamanda toplum kavramını da toplumsal gerçekliğin kolektif bir temsili olarak kabul etmişlerdir. Bu husus, çağdaş sosyolojide pek çok tartışmaya rağmen hala en güçlü argüman olarak kabul ediliyor. Ayrıca her ne kadar tanımı çok açık bir kavram gibi kullanılsa da toplum kavramı birçok kavram gibi, her ilgilenenin farklı tanımladığı ve üzerinde uzlaşmanın o kadar da kolay olmadığı çeşitli tanımlara sahiptir. Nitekim klasik sosyolojiden çağdaş sosyolojiye kadar toplum kavramı hakkında gerek açık gerekse örtük bir tartışma hep bulunur. Hemen hemen her sosyoloğun çalışmasında özgün bir toplum tasavvuru vardır. Üstelik bu kişisel bir entelektüel ilgiden daha fazla bir anlam ifade eder.
Devrimler çağından itibaren her radikal dönüşümden sonra toplum dönüşmüş, buna paralel olarak yeni oluşan toplum da nitelendirilmeye çalışılmıştır. Klasik dönemde geleneksel toplum ve modern toplum baskın toplum tipleri olarak kabul edilirken günümüz sosyolojisinde aynı zaman dilimi içerisinde ve aynı toplum için birbirinden çok farklı nitelendirmeler kullanılıyor. Postmodern toplum, sanayi sonrası toplum, bilgi toplumu, tüketim toplumu vb. toplum tipleri aynı toplumsal gerçekliğin sosyologlar tarafından farklı şekillerde nitelendirilmesidir. Dolayısıyla günümüz sosyolojisinde içinde yaşadığımız toplumsal alanın nasıl nitelendirileceğine ilişkin yoğun bir tartışmanın olduğu görülüyor. İşte Sosyoloji Divanı’nın dördüncü özel sayısı olarak planlanan Toplum dosyası; bu uzun tartışmanın serüvenine bir katkı çabasıdır.
Bu minvalde Mustafa Aydın’ın yazısı toplumu, ütopya tasavvurları etrafında şekillenen ahlaki, hukuki ve tarihsel şartları oluşturduğu süreçte insana alternatif bırakmadığı bir alan olarak görüyor. Toplumsal gerçekliğin sürgit durumunu etik ve estetik ölçülerin temelleri olarak görmenin yanlışlarına değinerek, daha üst bir varoluşu gerçekliğin temel ölçüsü olarak kabul etmemiz gerektiği üzerine ısrarla duruyor. Nilgün Çelebi yazısında toplum kavramanın yanlış bir kullanım olduğunu ifade ederek onun yerine socius kavramını öneriyor. Nilüfer Öztürk Aykaç ise felsefi düşünce tarihinin geniş deryasına dalıp oradan muhtelif toplum imgeleri sunuyor. Ejder Ulutaş’ın iddiası insan duygudurumlarıyla toplumsal gerçeklik arasında ne tür bir bağ olduğuyla ilgili. Mehmet Uğraş, sosyal teorinin bir düzine metafora dayandığını belirterek, farklı bir sosyolojik perspektifin imkânını sorguluyor. Bedir Sala, meseleye nasıl yaklaşacağımızın alternatiflerini gösteriyor. İlyas Sucu, Türk sosyolojisinde topluma bakışın politik bir zemine dayandığını öne sürüyor. Ferhat Tekin, ulus ve toplum kavramlarının örtüştükleri noktanın teritoryal olduğundan bahsediyor. Sedat Demir, ilişkisellik kavramı zemininde toplumsal gerçekliğin nasıl okunduğunun izini sürüyor.
Ali Fikret Aydın, Ahmet Ayhan Koyuncu-Zeynep Dilekli, Aydın Aktay, Gözde Aykut-Recep Bozkurt, M. Oğuzhan Güner ve Reşat Açıkgöz kendi ilgi alanları perspektifinde muhtelif toplumsal tipolojileri tartışarak güncel sosyolojiye kapsamlı bir müşahede penceresi açıyorlar. Mehmet Çakır sosyal adalet kavramını farklı bir tarzda yorumluyor.
Derkenar bölümünde ise Hakikat sonrası ifadesine yoğunlaşan Nuh Akçakaya yine bir başka yönden sosyal gerçekliği ele alıyor. Fatma Dore, William Morris’in düşünceleri üzerinden bugünün gerçekliğine işaret ediyor. Adem Üstün Çatalbaş, Güney Amerika’nın ortasında ilginç bir ülkenin siyasetinin güncel sosyolojisine bizi götürüyor. Orijinal değerlendirmeleriyle Ahmet Sarı ise bize edebiyat ve toplum arasındaki heyecanlı ilişkiyi bir kez daha hatırlatıyor.
Selam ile.
İÇİNDEKİLER
7 Divan Kalemi
9 MUHAYYİLE-MUHAKEME
11 Bir Ütopya Olarak Toplum / Mustafa Aydın
27 Neden Toplum Değil de Socius? / Nilgün Çelebi
41 Felsefi Düşüncede Toplum İmgesi / Nilüfer Öztürk Aykaç
63 Hınç, Linç, Vicdan: Toplumun Kamusal Duygudurumları / Ejder Ulutaş
79 Sosyoloji ve Metafor: ‘Toplum’u Nasıl Anlarız? / Mehmet Uğraş
91 Topluma Metodolojik Yaklaşımlar: Temeller ve Ayrımlar / Bedir Sala
103 Türk Sosyolojisinin Değişmeyen İnceleme Nesnesi Olarak Politik Toplum/ İlyas Sucu
117 Modern Sınırlar ve Teritoryal Toplum / Ferhat Tekin
133 Bir İlişki Olarak Toplum / Sedat Demir
149 MUŞAHEDE
151 Dijitalleşen Dünyada Gözetim Toplumu / Ali Fikret Aydın
165 Bauman Sosyolojisi Bağlamında ‘Akışkan Toplum’ / Ahmet Ayhan Koyuncu, Zeynep Dilekli
183 Kültür Endüstrisinin Tüketim Toplumu İnşa Çabası / Aydın Aktay
195 Byung-Chul Han’da Toplumsal Tipolojilerin Tasviri / Gözde Aykut, Recep Bozkurt
213 Toplum 5.0 Tartışmaları: E-Yaşamda Sanal Birey / M. Oğuzhan Güner
233 ‘Kenar’ın Toplumu: Yoksulların Marjinal ve Enformel Dünyası / Reşat Açıkgöz
251 Erken Modern Dönemde Sosyal Adaletin Toplumsal Görünümü: Hayal mi, Hakikat mi? / Mehmet Çakır
269 DERKENAR
271 Hakikat Sonrası Kavramsallaştırması Üzerine Sosyolojik Bir Soruşturma/ Nuh Akçakaya
297 Günümüz İçin Bir Ütopya: Wiliam Morris’in Hiçbiryerden Haberler’i / Fatma Dore
311 Coğrafya, Kast ve Etnisite: İki Bolivya Üzerine Bir Deneme / Adem Üstün Çatalbaş
325 Edebiyat ve Toplum / Ahmet Sarı
330 Yazım Kuralları
331 Değerlendirme Süreci
332 Etik İlkeler
333 Yayın Politikası
|
|
Bir Ütopya Olarak Toplum
Mustafa Aydın
Özet: “Bir Ütopya Olarak Toplum” adını taşıyan bu makale, bir toplum olgusu eleştirisidir. Amacımız da sosyologlar olarak üzerine tünediğimiz dalın kesilmesi değil, insan birlikteliğine daha başka açılardan bakılabileceğini göstermektir. Burada birbirine bağlı birkaç ana yargı üzerinde durmaktayız. Bunlardan birisi klasik sosyoloji ekolünün önemli temsilcisi Durkheim’in ileri sürdüğü gibi toplu hayatın yalnızca insanlara özgü bir durum olmadığıdır. Değişik hayvan türleri de ihtiyaç duydukları kadarıyla birlikte yaşamaktadırlar. İkinci önermemiz, insan doğası itibariyle, değişik insan birliktelikleri içerisinde en mükemmel şeklinin toplum (formatı) olmadığıdır. Dolayısıyla toplum, iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun biricik ölçüsü değildir. Çünkü toplum, kurgusal bir insan topluluğudur ve mükemmelliğinin ölçüsü de insan doğasına değil, kurgulayıcıların tasarımına bağlıdır. Üçüncü önermemiz, içkin kaynaklı kurgulamalar her halükârda herkesi kapsamaz, birilerinin çıkarını önceler.
Anahtar Kelimeler: Toplum, Birlik, Beraberlik, Ütopya, Sosyoloji?
Neden Toplum Değil de Socius
Nilgün Çelebi
Özet: Bu makalede sosyolojinin nesnesi olarak toplum kavramının gösterilmesi sorgulanmaktadır. Makalede Toplum’un 19. ve 20. Yüzyılların ulus-devlet nosyonunu çağrıştırdığı ileri sürülmekte, onun yerine sosyolojinin konusu olarak socius önerilmektedir. Socius her türlü insan birlikteliğine verilen addır. Socius her tür insan birlikteliklerine verilen en saf addır. Socius kavramı yoluyla sosyolojinin sadece toplum adı verilen ulus-devlet içeriğini değil fakat tarih öncesi çağlardan günümüzün sosyalitelerine ve bugünden de yakın geleceğin toplumüstü sanal ağlarına kadar yayılan her türlü insan birlikteliği formunu kapsayabileceği umut edilmektedir.
Anahtar kelimeler: Toplum, Socius, Ulus-Devlet, Toplumüstü Ağlar, Dolaşım Ağları.
Felsefi Düşüncede Toplum İmgesi
Nilüfer Öztürk Aykaç
Özet: İnsanlığın düşünsel tarihinde felsefeden sosyolojiye miras kalan en temel unsurlardan biri olan toplum; tanımı, mahiyeti, işlevi, değişimi gibi temalar aracılığıyla anlam kazanır. İnsanın hayatta aradığı anlam ve kurduğu düzen etrafında oluşan ve sorunsallaşan toplum imgesi, insanlık ve düşünce tarihinde her dönem, her fikir ekseninde farklı görünümlerde meşruiyet alanı bulur. Bu çalışmada bu tarihsel gündemdeki “toplum imgesi”, makale sınırları çerçevesinde felsefe tarihinde öne çıkan bazı ekoller, dönemler ve isimler üzerinden tarihsel ve tematik olarak ele alınmıştır. Antik Dönem, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ incelenen ana dönemlerdir. Toplumun zorunluluklar ve sorumluluklar temelinde kurulduğunu savunduğumuz ilişkiselliği, söz konusu tema ve dönemler açısından belirleyici kabul edilerek inceleme bu temalar ekseninde ortaya konulmuştur. Bu şemanın, felsefi bir mesele olmanın ötesinde günümüz dünyasındaki toplumsal problemlere kaynaklık eden sorunsalları çözüme kavuşturması ve insanlığa umut ve gelecek vaat edecek bir toplum imgesini görünür kılması umulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Toplum imgesi, Toplum Telsefesi, Felsefi Düşünce, Toplumsal Zorunluluk, Toplumsal Sorumluluk.
Hınç, Linç, Vicdan: Toplumun Kamusal Duygudurumları
Ejder Ulutaş
Özet: Topluma atfen seçilen kavramlar, genel itibariyle toplumun rutin ve görünür alanlarına yönelik meselelerde kullanılmaktadır. Ancak toplumun, salt rasyonel olarak açıklanması mümkün olmayan bazı eylem ve tasarrufları söz konusudur. Bu noktada topluma yönelik farklı bir okuma gerekmektedir. İnsan ilişkilerinin belli bir kurumsallaşma çerçevesinde anlam kazandığı toplumsal hayat pek çok etkileşim biçimine sahne olmaktadır. Toplumun anlaşılması ve açıklanmasında standart kavramları aşmak, yeni kavramlar veya kavram setleri kullanmak gerekebilir. Bir duygu olarak toplumu anlatmak bu makalenin öncelikli amacıdır. Bu meyanda farklı duygular toplumu açıklamak üzere çağırılabilir. Ancak bu makalenin vurgusu hınç duygusu etrafında kurgulanacak ve bu duygudurumuna eşlik etmesi için linç ve vicdan yardımcı öğeler olarak kullanılacaktır. Zira linç bir eylem haline, vicdan ise hem duyguya hem de eyleme motivasyon oluşturan bir insani özelliğe işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Toplum, Duygudurum, Hınç, Linç, Vicdan.
Sosyoloji ve Metafor: ‘Toplum’u Nasıl Anlarız?
Mehmet Uğraş
Özet: Sosyolojinin incelediği alanın ne olduğu disiplin içinde bile tartışmalara yol açan bir sorundur. Bir gerçeklik biçimi olarak değerlendirilebilecek birlikte yaşama çoğu zaman toplum ifadesiyle anlatılır. Ancak sınırları akıllara sığmayacak kadar büyük olan bu alanı mercek altına almak oldukça zordur. Dolayısıyla sosyolojide bu birlikte yaşamın kurgusal bir zeminde nasıl nesneleştirileceği yine hep sorgulanmıştır. İki tür perspektif vardır. Her iki tarz da gerçekliği yakınlaştırabilmek için çoğunlukla metafor kullanır veya analoji üretir. Sosyal bilimsel düşüncenin geliştirdiği alanda birlik teorileri ve teklik teorileri olarak adlandırılabilir bunlar. Birlik metaforları bütün-parça ilişkisine; teklik metaforları tohum-orman ilişkisine dayanır.
Anahatar Sözcükler: Metafor, sosyoloji, birlik, teklik
Topluma Metodolojik Yaklaşımlar: Temeller ve Ayrımlar
Bedir Sala
Özet: Soyut bir kavram olarak kullanılan “toplum”, bireylerin etkileşimde bulunduğu reel alana karşılık olarak kullanılmaktadır. Diğer disiplinlere oranla daha çok sosyolojinin merkezi bir kavramı olan toplumun tanımıyla ilgili çeşitli açıklamalar olmasına karşılık, toplum kavramının tam olarak neye karşılık olarak kullanılacağına ilişkin bir belirsizlik bulunmaktadır. Toplum kavramına ilişkin bu belirsizlik aynı zamanda toplumun nasıl inceleneceğine ilişkin farklı yöntemlerin ortaya çıkmasına da yol açmıştır. Bu çalışma hem klasik hem de çağdaş ve güncel sosyolojide önemli bir tartışma alanı olan yöntem ve yönteme ilişkin yapılan tartışmalara odaklanmaktadır. Ancak tartışmaların ayrıntılarına girmek yerine temeller ve ayrımlar üzerinde durarak toplumsal alanın nasıl inceleneceğine ilişkin tartışmanın temel ayrım hatları çizilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda toplumsal araştırma yöntemlerinin temellendiği ve ayrıldığı konular olan toplumsal gerçeklik ve yapı-fail düalizmine ilişkin yaklaşımlar değerlendirilecektir.
Anahtar kelimeler: Toplum, Metodoloji, Toplumsal gerçeklik, Toplum-Birey Dualizmi.
Türk Sosyolojisinin Değişmeyen İnceleme Nesnesi Olarak Politik Toplum
İlyas Sucu
Özet: Sosyoloji, Batı’da bir bilim olarak ortaya çıkışına müteakip ülkemizde de kısa zamanda bilinirlik kazanmış ve hemen her yaklaşımı yakından izlenmiştir. Fakat Ziya Gökalp ve Prens Sabahaddin’in şahsiyetlerinde karşılık bulan İçtimaiyat ile İlm-i İçtima, sosyolojilerinin inceleme nesnesi birbirinden ayrışsa da, Türk sosyolojisinde iki ana ekol olarak varlık kazanmıştır. Bunda her iki ismin sosyolojik yaklaşımının ülkenin içinde bulunduğu sosyo-politik krize cevap üretebilmelerinin etkisi büyüktür. İkinci Dünya Savaşı süreci ve sonrasında ise Amerikan sosyolojisinin ülkemizde etkili olduğu bilinmektedir. Ankara Ekolü sosyologlarınca temsil edilen bu ekolün inceleme nesnesi ise diğer ekollerden farklı olarak bizzat toplum, toplumsal yapı ve bu yapının değişme dinamiğidir. Diğer iki ekole kıyasla Ankara Ekolü sosyologları siyaset dışı bir yerde kendilerini konumlandırsa da toplumsal yapıyı ve değişmeyi ele alışı modernleşme kuramlarıyla iç içedir ve bu nedenle siyaset dışı değildir. Bu yazıda Türk sosyolojisinin inceleme nesnesinin izi sürülecek ve bunun sosyolojik muhayyile ve siyasetle ilişkisi sorgulanacaktır.
Modern Sınırlar ve Teritoryal Toplum
Ferhat Tekin
Özet: Sosyolojik düşünce geleneği içinde sınır-toplum, teritorya-toplum ilişkisi yakın bir döneme kadar ihmal edilmiştir. Oysa hem teritoryal sınırlar hem de onlara dair hemen her söylem, sembol ve uygulama dolaylı ya da dolaysız olarak toplumla ilgilidir. Zira modern sınırlar, ulus-toplumun nerede başladığına ve nerede bittiğine işaret eden ve “bizi” kuran temel kodlardır. Bu nedenle ulus-toplum aynı zamanda bir teritoryal toplumdur. Sınırlar, ulus-devlet açısından toplumu/ulusu inşa etmede en önemli ve en işlevsel aygıtlardan biridir. Ulus-devlet açısından sınırlar ve teritorya, halkları ulus haline getirmek için diğer her şeyden çok daha fazla öneme sahiptir. Halkları bir ulus haline getirmenin en işlevsel ve kapsamlı biçimi teritoryanın, coğrafi ve jeo-politik bir varlık olmaktan ziyade vatan olması, vatanlaşmasıdır. Neticede ulus olmak, teritoryal toplumsallaşmayla ve teritoryal bilinçlilikle mümkündür. Bu da modern toplumu kendisinden önceki toplumsallık biçimlerinden ayıran en önemli özelliğidir.
Anahtar kelimeler: Sınır, Teritorya, Ulus-devlet, Teritoryal toplum.
Bir İlişki Olarak Toplum
Sedat Demir
Özet: İlişkisel sosyoloji son dönem sosyoloji tartışmalarındaki -belki de en önemli- yaklaşım olarak savunulmaktadır. Her ne kadar onun bir yaklaşım olarak yeni bir şey önermediği, hatta bir yaklaşım dahi olmadığı eleştirisi yapılsa da bu, kendilerini ilişkisel sosyolog olarak görenlerin onu güçlü bir biçimde savunmasına ve daha yoğun olarak sosyolojik tartışmalara sokma çabalarına engel değildir. Bu, ilişkisel sosyolojinin daha iyi anlaşılması için onun farklı bağlamlarda tartışmaya açılmasını bir anlamda zorunlu kılar. Böyle bir anlama çabası ilişkisel sosyolojiyi övgü-yergi diyalektiğinin ötesinde anlama olarak anlaşılmalıdır. Bu makalenin amacı söz konusu temel bağlamlardan olan ilişkisel sosyolojinin toplum kavrayışını analiz etmeye ve anlamaya çalışmaktır.
Anahtar kelimeler: İlişkisel Sosyoloji, Toplum, İlişki, Etkileşim, Ağ.
Dijitalleşen Dünyada Gözetim Toplumu
Ali Fikret Aydın
Özet: İnsanlık tarihi boyunca gözetim pratikleri, iktidarlar tarafından kitleleri kontrol etmek amacıyla kullanılmıştır. Teknolojik gelişmelere paralel olarak gözetimin de alanı genişlemiştir. Özellikle bilişim ve iletişim teknolojisindeki ilerlemelerle birlikte gözetim faaliyetleri, gündelik hayatın her alanını kaplamaya başlamıştır. Dolayısıyla dijitalleşen dünyadaki günümüz toplumları “gözetim toplumları” olarak nitelendirilebilir. Bu yeni gözetim toplumunda gerek devletler gerekse şirketler, kişisel bilgilere eskisinden daha kolay erişmekte ve depolanan veriler çeşitli amaçlarla kullanılabilmektedir. Gözetimin dijitalleştiği günümüz dünyasında bilhassa sosyal medyanın gözetimde aktif rol üstlendiği söylenebilir. Sosyal ağlarda mahremiyetini kamuya açık hale getiren kullanıcılar, gönüllü olarak özel bilgilerini bu platformlarda sergilemektedir. Bir yandan gözetleme edimini yerine getiren bireyler diğer taraftan gözetlenmenin hazzını yaşayabilmektedir. Görünür olmanın cazibesi, kişilerin özelini daha fazla paylaşmasına yol açabilmektedir. Bu da gözetim mekanizmasının, işlerliğini daha güçlü şekilde devam ettirmesini sağlamaktadır. Bu çalışmada gözetim olgusu ele alınarak dijitalleşen günümüz dünyasındaki gözetim toplumu ve bu toplumda ortaya çıkan dijital gözetim anlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gözetim, Gözetim Toplumu, Dijital Gözetim.
Bauman Sosyolojisi Bağlamında ‘Akışkan Toplum’
Ahmet Ayhan Koyuncu & Zeynep Dilekli
Özet: 1980’lerden sonra etkili olan postmodern düşünce, birçok düşünürü etkilediği gibi Bauman’ı da etkilemiştir. “Çelişkilerle dolu bir proje” olarak tanımladığı moderniteye sert eleştirileri, Bauman’ın, postmodernitenin öncüsü hatta peygamberi olarak nitelendirilmesine neden olmuştur. Başlarda, çeşitli nedenlerle moderniteyi eleştirdiği için Bauman, analizlerini postmodern düşünce üzerinden şekillendirmeye çalışmıştır. Fakat “Akışkan Modernite” eseriyle birlikte içinde bulunduğumuz dönem için postmodern tanımlamanın da yanlış olduğunu kabul etmiş ve dönemi en iyi tanımlayan kavramın, belirsizliklerin hâkim olduğu akışkan modernite olduğunu ısrarla vurgulamıştır.
Anahtar Kavramlar: Bauman, Modernite, Postmodernite, Toplum, Akışkanlık, Akışkan toplum.
Kültür Endüstrisinin Tüketim Toplumu İnşa Çabası
Aydın Aktay
Özet: Bu yazıda, kültür endüstrisinin tüketim toplumu oluşturma çabaları ve bu çabaları gerçeğe dönüştürmenin enstrümanları olarak kullandığı kültür araç gereçlerinden olan müzik, sinema, sanat, spor gibi ideolojik aygıtların etkileri ve işlevleri değerlendirilmektedir. Bu aygıtların popüler kültürü sürekli nasıl üreterek, küresel çapta nasıl yaygınlaştırdıkları, internet ve uydu kanallarındaki dizilerin analizleriyle gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılırken, aynı zamanda, internet ve uydu kanalları mecrasında etkili bazı diziler özellikle değerlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu yazıda, özellikle Dr. House dizisi örneği üzerinden analizler yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tüketim Kültürü, Kitle Kültürü, Popüler Kültür, Kitle Toplumu, Kültür
Endüstrisi.
Byung-Chul Han’da Toplumsal Tipolojilerin Tasviri
Gözde Aykut & Recep Bozkurt
Özet: Toplumsal tipolojiler, toplumların “siyasi, dini, ekonomik, hukuki, kültürel hatta yaşam tarzlarına” göre değişiklik göstermektedir. Toplumsal tipolojiler en genel anlamda toplumsal durumun adlandırılmasıdır. Her dönemin kendine ait toplumsal özellikleri olmasından dolayı toplumlar farklı tipolojilerle tanımlanmış ve düşünürler tarafından yorumlanmıştır. Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı Byung-Chul Han günümüz geç modern toplumunu birden fazla tipolojiler ile adlandırmıştır. Han, toplumsal tipolojileri oluştururken üzerinde durduğu konuların başında neoliberal iktidar analizi gelmektedir. Han birçok toplumsal tipolojilerden bahsetmektedir, fakat bunların hepsine çalışmada yer verilmemiştir. Çalışmamızın ana başlıkları şunlardır: şeffaflık toplumu, disiplin toplumundan kontrol toplumuna, olumluluk toplumu, başarı ve performans toplumu ve yorgunluk toplumudur. Bu başlıkları oluşturulurken kronolojik bir sıra takip edilmeye çalışılmıştır. Çünkü bu çalışmadaki temel amacımız Han’ın toplumsal tipolojilerinin genel bağlamını ortaya çıkarmak ve literatüre katkı sağlamaktır.
Anahtar Kelimeler: Byung-Chul Han, Şeffaflık, Olumluluk, Başarı-Performans, Yorgunluk.
Toplum 5.0 Tartışmaları: E-Yaşamda Sanal Birey
M. Oğuzhan Güner
Özet: Toplum 5.0 kavramı günümüzde sosyoloji dışı disiplinlerin kapsamlı analizlerine tabi tutulmasına karşılık sosyoloji sınırları içerisinde tartışılması değerli bir konudur. Bu çalışma, Toplum 5.0 kavramının ne olduğu ve onun ihtiva ettiği e-yaşam kavramının etrafında sosyolojik bakış açısıyla ele almaktadır. Çalışmada ağırlıklı olarak iki rapora yer verilmiştir ve Toplum 5.0’ın ne olduğu bu iki rapor üzerinden tartışılmıştır. Çalışmada teorik bir tartışma yürütülmüştür. Teorik zemin, Toplum 5.0 kavramının ilk ortaya atıldığı Japonya’dan hareketle başlayan tarihsellikte Almanya’da iki kuruluşça gerçekleştirilen raporun tartışmaya dahil edilmesiyle birlikte; yapılan araştırmalar ve bu yeni toplum tanımının genel işleyişi beklentiler ve mevcudiyetler temelinde inşa edilmiştir. Analiz ikincil kaynaklar kullanılarak yapılmış, raporların aktarılmasında betimsel analiz kullanılmış ve çalışmanın tartışma kısmında tartıştığı konu itibariyle en uygun düştüğü düşünülen Wright Mills’in sosyolojik tahayyül olarak isimlendirdiği yaklaşım tercih edilmiştir. Çalışmanın bir diğer önemli vurgu kısmı Toplum 5.0’ın koşullarını hazırladığı e-yaşam’ın bizlere neler anlattığı hususudur. Nihayetinde e-yaşam’ın içerdiği pratiklerin ve kültürel örüntülerin de metin bağlamında altı çizilmiştir. Çalışmanın sonunda Toplum 5.0 tanımıyla anlatılan yeni toplum tahayyülünün içerdiği anlamdan hareket ile modernitenin bu yeni toplum tanımında yaşama alanı bulduğu önermesi ileri sürülmüştür. Bu yeni toplum tanımı ise sanal toplum ve sanal birey kavramları etrafında tartışılmıştır. Son olarak Toplum 5.0 tanımından hareketle sonrası için pek çok çalışma için soru fikirleri, çalışmanın belki de görünmeyen en önemli gizli vurgularından olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Toplum 5.0, E-yaşam, Sanal toplum, Sanal birey.
‘Kenar’ın Toplumu: Yoksulların Marjinal ve Enformel Dünyası
Reşat Açıkgöz
Özet: Bu yazıda, Türkiye kent yoksulları örneğinde, yoksulların kentsel mekânlardaki marjinal ve enformel dünyaları resmedilmeye çalışılmaktadır. Genellikle toplumun çeperindeki gecekondularda veya kentin iç bölgelerindeki çöküntü alanlarında inşa edilen bu dünya, yaşam tarzı ve kültürüyle egemen topluma aykırılık gösterir. Bu dünyayı resmeden farklı yaklaşımlar vardır. Yoksulluk kültürü yaklaşımı, bu dünyayı yoksulların topluma bir uyumu ve tepkisi olarak betimler. Sessiz tecavüz yaklaşımı, bu dünyayı yoksulların aktif var olma mücadelelerinin gerçekleştiği ve kendilerini egemen topluma karşı özerk hissettikleri bir yaşam alanı olarak görür. Fakr-u kanaat bakış açısı, yoksulların yaşam etiğine ve yaşamın zorlukları karşısındaki yeteneklerine vurgu yaparak bu dünyayı özgürleştirici bir alan olarak sunar. Bir bütün olarak toplumsal yaşam alanlarına, geçimlerini temin etme yollarına, egemen toplumla kurdukları ilişki biçimlerine, ahlaki değerlerine ve kültürlerine bakıldığında Türkiye kent yoksullarının her üç yaklaşıma ait özellikler gösterdikleri görülür. Buna göre, yoksullar hem birtakım avantajlara hem de çeşitli dezavantajlara sahiptirler. Marjinallik, enformalite, ayrımcılık, toplumsal ve mekânsal dışlanma en ciddi dezavantajlar olarak ön plana çıkarken en önemli avantaj da kenardaki yaşam tarzının tüketim kültürüne karşı bir kalkan görevi üstlenmesidir. Zira fakr-u kanaate dayalı bir yaşam tarzı, kendi yaşam pratiği temelinde bir yaşam tarzı inşa etme imkânı sunması bağlamında, kapitalist toplumun tüketim ve israf eksenli yaşam anlayışına karşı bir direniş potansiyeline de sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Kent Yoksulları, Kenar Toplum, Marjinallik, Enformalite, Fakr-u kanaat.
Erken Modern Dönemde Sosyal Adaletin Toplumsal Görünümü: Hayal mi, Hakikat mi?
Mehmet Çakır
Özet: Sosyal adalet kavramı literatürde sıklıkla ekonomik haklara erişim olarak ele alınmaktadır. Kanaatimizce bu yanlış ve aynı zamanda eksik bir eylemdir. Çünkü meselenin sadece iktisadi yönü bir yana bu kavram sosyal, siyasal, hukuki ve kültürel anlamda hak ve özgürlüklere dair özel anlamlar içermektedir. Adalet, toplum içerisindeki bireyin, ırkına, cinsiyetine, gelir durumuna veya dağıtılan avantajların iyi veya kötü oluşuna bakılmaksızın evrensel kurallar veya normların titiz bir şekilde uygulanması olarak tanımlanır. Sosyal adalet ise sömürü ve baskıya bir tepki olarak doğan, adil olarak nitelendirilebilecek bir toplumsal yapının şekillenmesinde esas alınması gereken ilkeler bütünü olarak değerlendirilir. Diğer bir ifade ile birey ile toplum arasındaki dengesizlikleri gidermek, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak, eşitsizliklerin nedenlerini ortaya koymak gibi kutsal amaçları bulunmaktadır. Buradan hareketle bu makalenin temel amacı adil bir toplumun inşasında ihtiyaç duyulacak sosyal adaleti politik, ekonomik ve hukuki bir düzlemde ele alıp yorumlamaktır. Bu yorumlama işlemi, Rawls’ın hakkaniyet olarak adaleti, Marx’ın bölüşüm adaleti ve Weber’in Kadı adaleti kavramsallaştırmaları üzerinden gerçekleştirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Adalet, Hakkaniyet Olarak Adalet, Bölüşüm Adaleti, Kadı Adaleti
Hakikat Sonrası Kavramsallaştırması Üzerine Sosyolojik Bir Soruşturma
Nuh Akçakaya
Özet: Hakikat sonrası kavramı, Türkiye’de son zamanlarda oldukça fazla tartışılan kavramlardan birisi olmaya başlamıştır. Kavramın kullanımı ile geleneksel hakikat anlayışının giderek tahrip edildiği ve hakikat denilen şeye dair bakış açısında radikal değişiklikler olduğu ima edilmektedir. Bu çalışma, ilk defa 1992 yılında ABD’de ortaya atılan hakikat sonrası kavramının ortaya çıkış ve yükseliş dinamiklerini konu edinmektedir. Araştırmanın amacı, içinde yaşamış olduğumuz toplumsal koşulların bu kavram ile ne ölçüde ifade edilebildiğini ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışma, temelde iki mesele üzerine odaklanmıştır. İlk olarak hakikat sonrası kavramını kullanıp dolaşıma sokan entelektüellerin, hangi gerekçelerle bu kavramı kullandıkları temel odak noktasını oluşturmuştur. Burada kavramın sosyolojik çözümleme birimlerinde nasıl etkin ve verimli bir şekilde kullanılabileceği tartışılmıştır. İkinci odak noktasını ise kavrama eleştirel bir şekilde yaklaşan aktörlerin ortaya koydukları itirazlar oluşturmuştur. Böylece kavramın toplumsal gerçekliği ifade etme düzeylerindeki eksiklikler ortaya konulmuştur. Sonuç olarak bu çalışma, hakikat sonrası kavramını eleştirel bir bakış ile değerlendirdikten sonra, kavramın zayıf ve güçlü yanlarının olduğunu iddia etmiştir.
Anahtar Kelime: Hakikat Sonrası, Hakikatin Önemsizleşmesi, Hakikatin Yitimi.
Günümüz İçin Bir Ütopya: Wiliam Morris’in Hiçbiryerden Haberler’i
Fatma Dore
Özet: XIX. yüzyılda Büyük Britanya’da hızlı makineleşme ve kapitalist üretim sisteminin doğurduğu Sanayi Devrimi, ekonomik ve toplumsal hayatı kökten değiştirdi. Bu değişimin kötü çalışma koşulları, çevre tahribatı, kirlilik ve hastalıklar, estetikten yoksun kalitesiz malların kitlesel üretimi, aşırı tüketim ve bunların yanısıra artan yoksulluk ve yabancılaşma duygusu gibi birçok alanda olumsuz etkileri oldu. Bu dönemde yaşamış İngiliz düşünür ve sanatçı William Morris (1834-1896), bu yıkıma karşı büyük tepki gösteren önemli şahsiyetlerden biridir. Bu gidişata bir yanıt olarak, 1891’de yayınladığı Hiçbiryerden Haberler adlı ütopik romanında ise alternatif bir realite olarak daha sakin, mütevazi, adil ve mutlu bir toplum geleceği sunar. Bu makale, William Morris’in diğer eserlerini de göz önünde tutarak, ütopyasında ortaya koyduğu döneme ilişkin sorunların giderildiği çözüm modelini inceler. Çalışma, Morris’i bu eseri yazmaya motive eden yukarıda bahsedilen sorunlara bakarak çözümü bağlamsallaştırırken, aynı zamanda değinilen sorunların günümüz dünyasında daha geniş ölçekte nasıl var olduğunu da gösterir. Bu temelde, makale Morris tarafından önerilen çözümün bugün hala geçerli olduğunu savunur.
Anahtar Kelimeler: William Morris, Sanayi Devrimi, Çevre, Çalışma Koşulları, Tüketicilik.
Coğrafya, Kast ve Etnisite: İki Bolivya Üzerine Bir Deneme
Adem Üstün Çatalbaş
Özet: Sömürge dönemi boyunca, İspanya Krallığı Amerika kıtası boyunca elinde tuttuğu bölgelerde bir kast sistemi kurmuştu. Bu İspanyol kast sistemi toplumsal grupların etnik arka-planına göre düzenlenmiş ve yerli topluluklar, kendi topraklarında bu kast sisteminin en alt katmanlarında kendilerine yer bulabilmişlerdi. Bağımsızlıktan sonra birçok Latin Amerika toplumunda İspanyol usulü kast sistemi hala toplumsal ilişkileri etkilemektedir. Bolivya kast sisteminin kalıntılarının gözlemlenebildiği en çarpıcı örneklerden biridir. Bolivya nüfusunun çoğunluğu yerli (çoğunlukla Keçuva ve/veya Aymara) kökenlere sahip olmasına rağmen, yakın zamana kadar bağımsız Bolivya’nın nimetlerinden hiç faydalanamamışlardı. Bu denemenin amacı, 2019 Bolivya seçimleri sonrasındaki siyasi kaosa sebebiyet veren muasır toplumsal eşitsizliklerin kökenlerini incelemektir. Bu denemenin temel sorusu şudur: ‘Sömürgeci ve sömürge-sonrası ırkî düzen Bolivya’daki siyasi ilişkileri nasıl etkilemektedir?’
Anahtar Kelimeler: Sömürgecilik, Bolivya, Latin Amerika, Kast Sistemi, Toplumsal Eşitsizlik.
Edebiyat ve Toplum
Ahmet Sarı
Hz. Adem’in bilgi bakımından “bütün isimlerle donatılmış” (Kur’ân, 2/31) olması, cennette yasak meyveyi yemesiyle yeryüzüne indirilirken, dünyayı yeni bir yurt edinirken, insanlık adına da ağır ağır topluluk oluşturmaya başlaması sosyolojinin belki de kaynağı olarak görülebilir. Sosyoloji insan tekiyle değil iki kişinin varlığıyla başlıyorsa insanlar çoğalmış, o zamandan bu yana onlarda topluluk bilinci iyiden iyiye gelişmiştir. Hz. Adem’e yüklenen isimler, ilk insanın kendinden sonra yaratılacak kişilerle, kendi aralarında anlaşmalarını sağlayacak bir dille de donatılmış olduklarını gösterir bizlere.
|
|
 |
|
|
|
|
|