TR
 
EN
 
Hakkında | Amaç ve Kapsam | Etik İlkeler ve Yayın Politikası | Yazım Kuralları | Değerlendirme Süreci | Editör, Yayın ve Danışma Kurulu | Dizin | İletişim
 
1. SAYI
2. SAYI
3. SAYI
4. SAYI
5. SAYI
6. SAYI
7. SAYI
8. SAYI
9. SAYI
10. SAYI
11. SAYI
12. SAYI
13. SAYI
14. SAYI
15. SAYI
16. SAYI
17. SAYI
18. SAYI
19. SAYI
20. SAYI
21. SAYI
 
 
19. SAYI // DUYGULAR SOSYOLOJİSİ

DİVAN KALEMİ

Sosyoloji Divanı yayın hayatının başından itibaren, insan ve toplumun dünden bugüne, bugünden yarına değişen, yenilenen, farklılaşan, yeniden kurulan yönlerini okuma, kavrama, anlama ve izah etme çabasını şiar edinmiş bir dergi hüviyetinde olmuştur. Bu menzil üzere çabasını ortaya koymaya da devam edecektir. 
 
Toplumsal alana ve bu alanın mukimi olan insanın varlık hallerine yönelik analizlerini ortaya koyarken sosyoloji biliminin ölçütlerine riayet ve evrensel etik ilkeler çerçevemizi belirleyecek, yaşadığımız coğrafya ve toplumsal değerlere saygı sözümüze anlam katmaya devam edecektir. 
 
Şu haliyle açıkça ifade etmek gerekir ki; Sosyoloji Divanı, toplumsal ilişkileri kendi zemini ve gerekleri etrafında değerlendirmeyi, yapıya ilişkin kapsamlı açıklamalar getirme çabasını, kendi söz dağarcığını inşa ederken özgün bir dil kurmayı, yüz yıllık sosyoloji birikimine yaslanarak yeni okumalar geliştirmeyi, yeni zamanın yeni durumlarına ilişkin pencereler açmayı sürdürecektir. 
 
Sosyoloji Divanı, Türk sosyolojisinde çokça konuşulan ve tartışılan ama bütünsel bir bakışla ve sistematik bir biçimde ele alınmayan gündelik hayatın temel formlarından olan ama akademinin neredeyse üzerine hiç eğilmediği konularla örülü pek çok özgün dosyaya hayat verdi. Taşra Fragmanları dosyası ile başlayan serüven, Komşuluk, Toplumsal Tipler, Toplumsal Hafıza, Dünyanın Sosyolojisi, Oyun Sosyolojisi, Piyasa vb. gibi pek çok konu etrafında devam edegeldi ve her bir sayısı ile büyük ilgi gördü. Bu ilgi ve alaka sadece sosyoloji öğrencilerini içine almakla yetinmedi, aynı zamanda farklı kesimlerin de övgüleriyle adeta bir muhabbet halkasına evrildi. 
 
Her bir dosya kendi medeniyet müktesebatından hareketle gündelik ve bilimsel olanı bütünlüklü bir bilgi havuzuna taşımayı önemseyen, teori ile pratik arasındaki rabıtayı güçlendirmeye dönük analitik perspektif geliştirmeye çalışan bir çabanın ürünü oldu. Sosyoloji Divanı, amacına uygun olarak, güncelden teoriye, teoriden güncele geçişler yapmayı önemseyen, disiplinler arası yaklaşıma sırtını dönmeyen, bu esasları gözeterek sosyolojide yeni bir soluk olmayı, farklı bir sosyoloji fikriyatı geliştirmeyi düşünen bir dergi olageldi. 
 
Elbette tüm bu çabanın, birikim, övgü ve heyecanın arkasında yazarından, dizgicisine; editöründen akademisyenine; okurundan yayıncısına uzanan geniş bir ekip var. Bu ekip elbette kendiliğinden kurulu olarak değil, onu bir araya getiren değerli insanların çabalarıyla ortaya çıkabilmiştir. Bu insanlar arasında ismini saygı ve muhabbetle andığımız kurucu editörümüz Prof. Dr. Köksal Alver  başı çekmektedir. Sadece akademik kariyeri, ilmi, emeği, birikimi ile değil, iradesi, erdemi, ahlakı, dostluğu, fedakârlığı, sözü, üslubu, ümidi ve heyecanı ile dergiye yön verdi. Sadece bir editör olarak değil, hoca, abi, dost, arkadaş, yoldaş olarak bu muhabbeti perçinlemiş oldu. 2013'te başlayan ve 18 sayı ile taçlanan bu yolculukta bize mihmandarlık eden hocamıza bir teşekkür hatırımızda borç kalmasın, satırlarımızda da yer alsın isteriz: Köksal hocam teşekkür ederiz !!! 
 
Şimdi yeni bir editörle ve ilerleyen zamanlarda yeniliklerle yola revan olma vakti. Elbette bu editör değişimi bir veda anlamına gelmiyor. Köksal Alver’in her daim yanımızda, yakınımızda, olduğunu bilmenin huzuru ve konforu ile yola ve yolculuğa fasılasız devam ediyoruz. Zaman içinde paylaşacağımız ve dostlarımızla tasarlayacağımız dergimizi şimdilik yeni sayısıyla okurların takdirine bırakmak istiyoruz. Kader ki, tam da duygularımızı tarif etmekte zorlandığımız bir dönemde Sosyoloji Divanı 19. sayısı olan Duygular ile huzurunuzda... Hâl-i pürmelâlimize tercüman olması dileğiyle... Dosya editörü ve yazarlarımızın uzun soluklu emekleri nihayet bedene kavuştu. Sosyolojinin netameli ve bir o kadar da mesafeli durduğu özgün bir dosya, ilgilisi ile buluşsun artık. 
 
Bu vesile ile dosya editörü Ali Zafer Sağıroğlu’na, dosyaya yazıları ile katkı sunan yazarlara, makalelerin değerlendirme sürecinde desteklerini esirgemeyen hakemlere, Çizgi Kitabevine ve emeği geçen herkese şükranlarımızı arz ederiz. 
 
Selam ile. 

İÇİNDEKİLER

 7 Divan Kalemi 
 9 Takdim 

13 DOSYA 
 
15 Dinî Kimliklerin Oluşumu ve Dinî Gruplar Arası İlişkiler: “Biz” ve “Onlar”ın Bilişsel ve Duygusal Temelleri / Asım Yapıcı  
41 Sosyal Hareket Teorilerini Duygular Sosyolojisi İle Yeniden Yorumlamak / İbrahim Halil Yılmaz 
55 Modern Kültürü Duygularla Anlamak: Endüstriyel Mutluluk Çağrısının Eleştirisi / Sertaç Timur Demir
69 Georg Simmel’de Duyguların Teorik Analizi / Bahattin Cizreli | Alkan Üstün 
87 Toplumsal Değişimi Duygular Üzerinden Okumak: Orta Sınıf Yaşam Tarzı Pratiklerinde Utancın İnşası / Merve Betül Üçer 
117 Duyguların Sosyo-Kültürel İnşası: Yozlaşma ve Yabancılaşma Bağlamında “Tiksinti” Romanının Analizi / Hatice Budak
141 Deneyimler ve Hatıralar Arasında: Sinema Tarih Yazımında Sözlü Belgeler ve Duygular / Aynülhayat Uybadın
161 ‘Bir Heyûlâya Ağıt’ Travmatik Yas Süreçleri Bağlamında Toplumsal Hafıza ve İmparatorluğun Gidişi / Ekrem Saltık
179 Ahlaki Duygulardan Normlara Ekonomik Karar Süreçlerinde Duygular / Atakan Durmaz
197 Duygusal Kapitalizmin Lokomotifi Olarak Reklamlar: Pırlantanın “Duyguları” / Süheyla Ayvaz 
 
219 KİTAPLIK 
 
221 Kapımızdaki Yabancılar / Yunus Eroğlu
231 Duygular Tarihi Nedir? / İlknur Bahadır
237 Duyguötesi Toplum / Merve Kader Yılmaz 
 
242 Yazım Kuralları 
243 Değerlendirme Süreci 
244 Etik İlkeler 
245 Yayın Politikası  
 
DOSYA

Dinî Kimliklerin Oluşumu ve Dinî Gruplar Arası İlişkiler: “Biz” ve “Onlar”ın Bilişsel ve Duygusal Temelleri

Asım Yapıcı

Özet: Dinî kimliklerin oluşumu ve gruplar arası ilişkilerin şekillenmesinde bilişsel ve duygusal faktörler nasıl bir rol üstlenmektedir, sorusu bu araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Nitel desene bağlı olarak gerçekleştirilen çalışmada veriler literatür taraması ile toplanmış, betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. Sosyal kimlik kuramına dayanarak yapılan analizlerde “yeterli (birincil) neden” ile “gerekli (ikincil) nedenler” ayrımı dikkate alınmıştır. Gerek dinî kimliğin oluşumu gerek dinî gruplar arası önyargı ve çatışmaların şekillenmesi sosyal kimlik kuramı üzerinden tahlil edilmiştir. Yapılan analizlere göre tarihsel süreçte Müslüman kimliğinin ilk oluşum sürecinde “sosyal kategorizasyon” (Biz, onlardan farklıyız) ve “sosyal kıyaslama” (Biz iyiyiz, onlar kötü) “yeterli neden” olarak karşımıza çıkmaktadır. Psikolojik anlamda sosyal kategorizasyon bilişsel, sosyal kıyaslama ise güdüsel ve duygusal bir temele dayanmaktadır. Bu bağlamda öncelikle “Allah’a inananlar” ve “müşrikler” şeklinde iki farklı grup kimliğinin oluştuğu görülmektedir. Daha sonra yapılan sosyal kıyaslamalarla diğer inanç mensupları kötülenmekte, aşağılanmakta, ötekileştirilmektedir. Bu durum dinî grup üyelerine olumlu ve saygın bir kimlik algısı verir. Ötekinin dinî, ahlakî ve insanî bakımdan olumsuzlukları sıklıkla vurgulanır. Bu süreçte dinî grup üyelerinin biz merkezci (etnosantrik) tutumları ve hakikat tekelciliği (partikülarist) eğilimleri, mensup oldukları dinî grupla bütünleşme ve adanmışlık düzeyleri, ötekine karşı olumsuz duyguları sürekli besler. Bu olumsuz duygular “biz” ve “onlar” arasındaki sosyal mesafe normlarıyla davranışa dönüşür. Böylece dinî kimliğin oluşumunu besleyen “gerekli nedenler” belirginleşir. Mekkeli müşriklerden sonra Yahudi ve Hıristiyanlar da ötekileştirilerek değersizleştirilir. Üst kimlikler arası çatışmalar yaşanır. Bununla birlikte Hz. Muhammed’in vefatından sonra ana dinî bünye içinde iman ve ibadet esaslarıyla birlikte teşkilat yapısına yönelik itirazlar zuhur edince alt dinî gruplar ve alt dinî kimlikler oluşmaya başlar. Burada da sosyal kategorizasyon ve sosyal kıyaslama süreçleri ön plandadır. Farklı din anlayışlarını savunan mezhepler teşekkül eder. Gerek alt dinî grup üyelerinin birbirine bakışları gerek gruplar arası ilişiklilerin mahiyeti kimlikler üzerinden belirlenir. Bu süreçte de bilişsel ve duygusal faktörler başat bir işlev üstlenmektedir.
 
Anahtar Kelimeler: Sosyal Kimlik Kuramı, Dinî Kimlik, Dinî Grup, Önyargı, Ayrımcılık,
Ötekileştirme.

Sosyal Hareket Teorilerini Duygular Sosyolojisi İle Yeniden Yorumlamak

İbrahim Halil Yılmaz

Özet: Sosyal hareketler duyguların incelenmesine imkân tanıyan mükemmel bir laboratuvar gibidir. Bir grubun oluşması, grubun birbirine bağlılığı ve geleceği açısından duygular hayati rol oynamaktadır. Kalabalıkları rasyonel ya da irrasyonel birliktelikler olarak betimleyen sosyal hareket teorileri açıklamalarını ekseriyetle duygular üzerinden temellendirmişlerdir. Eski nesil sosyal hareketler kalabalıklar yaklaşımı, rasyonel tercih kuramı, kaynak seferberliği yaklaşımı ve siyasi fırsatlar teorisi başlıkları altında incelenmiştir. Bu yaklaşımlar kalabalık psikolojisi, rasyonalite, maddi kaynaklar ve politik fırsatlar gibi sosyal hareketlerin tek boyutuna odaklanırken, yeni sosyal hareketler paradigması bütünsel bakış açısıyla dikkat çekmektedir. Bu yaklaşımın yükselişiyle birlikte sosyal hareketleri kültürel bakış açısı yorumlayan ve duyguları merkeze alan bir eğilimin arttığı görülmektedir. Böylece rasyonalite ve duygunun birlikteliğiyle sosyal hareketlerin var olabileceği bir güzergahın inşa edildiği fark edilmektedir. Bu çalışmada da sosyal hareketler ve duygular birbirini dışlayan değil tamamlayan olgular olarak ele alınmaktadır. Ayrıca duygular, sosyal hareketleri başlatan ve sürdüren bir güç olarak betimlenmiştir. Buradan hareketle etkileşim ritüelleri ve müzik gibi kolektif uygulamalara önemli olgular olarak dikkat çekilmiştir. İkincil veri değerlendirmesi yönteminin benimsendiği çalışmada, sosyal hareketler ve duygulara odaklanan literatür irdelenmiş ve sentezlenmiştir. Yapılan incelemeler ve tartışmalar temelinde duygular ile sosyal hareketlerin sosyoloji biliminin merkezi temaları olduğu ve bu olguların birbirinden ayrılmayan bir bütünselliği ifade ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Duygular, kolektif coşku, ritüel, sosyal hareketler

Modern Kültürü Duygularla Anlamak: Endüstriyel Mutluluk Çağrısının Eleştirisi

Sertaç Timur Demir

Özet: Duygular sosyolojisine mütevazı bir katkı mahiyetindeki bu makale, yaşadığımız çağı, tüketimci kültürün sıklıkla yücelttiği mutluluk söylemleri etrafında analiz etmektedir. Nitekim mutluluk, gelinen noktada, modern insanın alternatifsiz varlık nedenine dönüşerek pazarlama metaı olarak banalleşmiştir. “Mutlu ol” sloganında beliren bu emrivaki davet, popüler kültürün karşı konulamaz zorlamasına evrilmiştir. Sorunsuz ve sonsuz yaşam arzusuna koşutlanan mutluluk, bir teşvik ve baskı objesi olarak marjinalize edilmektedir. Bu kurguda mutluluk, iyi yaşamın aracı değil; amacı gibidir. Ne var ki mutluluğu kutsayan anlatılar, mutsuzluğun kaçınılması salık verilen olası olumsuzluklarından daha sorunlu olabilmektedir. Belki de bu nedenle, her geçen gün mutluluğun imkânsız özlemiyle sayısız aktivite ve terapiye yönelen devasa bir “mutsuzlar kitlesi” büyümektedir. Bir endüstri talebi olarak mutluluk, modern kültüre özgü yaygın huzursuzluğun özüdür. İşte bu yüzden bu makalede mutluluğun kendisi, içinde yaşadığımız konfor ve kusursuzluk çağının baskın ve güncel alametlerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Sentetik, katastrofik ve endüstriyel duygu olarak mutluluk, bu çalışmada Hector’un Mutluluk Arayışı (Hector and The Search for Happiness, 2014) adlı film üzerinden ve sosyolojik film analizi yöntemiyle mercek altına alınmaktadır. 
 
Anahtar Kelimeler: Mutluluk, Modern Kültür, Tüketimcilik, Film.

Georg Simmel’de Duyguların Teorik Analizi

Bahattin Cizreli & Alkan Üstün

Özet: Bu makale Simmel’in temel eserleri ve hakkındaki metinlerin incelenmesine dayanan bir değerlendirme çalışmasıdır. Çalışmada Georg Simmel’in sosyal teorisinde duyguların toplumsal görünümlerine dair analizleri ele alınmaktadır. Makalenin temel amacı Simmel’in eserlerine konu olan duyguları serimlemektir. Simmel’in duygulara yüklediği anlamların teorik içeriğinin kavranması için onun teorisinin temel boyutları da açıklanmaktadır. Bu kapsamda Simmel’in insan ve kültür görüşü, öznel-nesnel kültür arasındaki gerilim ve insan etkileşimlerinde ritmin hızlanmasına dair tezleri ışığında duygulara dair teorik analizleri ele alınmaktadır. Makalenin özel amacı ise Türkçe literatüre duygular sosyolojisi alanında bir katkı yapmaktır. Ele aldığı konunun odağı bakımından bu çalışma, Türkçe literatür içinde özgün değerdedir. Sonuç olarak Simmel’in düşüncesinde duygular, toplumsal etkileşimlerin hem kaynağı hem de sonucu olarak görülmektedir. 
 
Anahtar Kelimeler: Simmel, duygular sosyolojisi, öznel kültür, nesnel kültür

Toplumsal Değişimi Duygular Üzerinden Okumak: Orta Sınıf Yaşam Tarzı Pratiklerinde Utancın İnşası

Merve Betül Üçer

Özet: 1980’li yıllar Türkiye’nin yeni bir ekonomi modelini benimserken, bu model etrafında inşa edilen piyasa merkezli değer yargılarıyla köklü bir değişime uğradığı bir dönem olarak önemli bir kırılma noktasıdır. Neyin değerli olduğuna dair anlayışın ve toplumsal saygınlık kaynaklarının değişmesi bu kırılma noktasının bireylere yansıyan kısmında en önemli boyutu teşkil eder. Bu değişim, girişimcilik ve tüketim kültürünün yükselişine eşlik eden sınırsız arzu ve görünürlük talebiyle iç içedir. Bu talebin taşıyıcıları olarak “yaşam tarzı” dergileri, dönemin değişen değerleri kadar ideal orta sınıf öznenin bileşenlerini de temsil ve inşa etme görevi üstlenir. Bu makale söz konusu bileşenleri belirleyen söylemi ele alarak değişen değer yargılarının duygulara etkisini utanma duygusu üzerinden tartışmaktadır. Prestij hiyerarşilerinin bir yansıması olarak belirli utanç türleri bu tartışmayı sınıf etrafında yürütmeyi mümkün kılmaktadır. Bu minvalde makale, dergilerin eleştirel söylem analizi ile kültürel sınıf çalışmalarının imkanlarından yararlanarak kültürün, değerlerin ve öznel boyutların dahil edildiği bir sınıf tartışması üzerinden toplumsal değişimin izlerini sürmektedir. 
 
Anahtar Kelimeler: utanma, duygu sosyolojisi, orta sınıf, sınıf duyguları, 1980’ler, eleştirel söylem analizi

Duyguların Sosyo-Kültürel İnşası: Yozlaşma ve Yabancılaşma Bağlamında “Tiksinti” Romanının Analizi

Hatice Budak

Özet: Bu çalışmada, H. Castellanos Moya tarafından 1997 yılında yayınlanan ve aldığı ölüm tehditleri yüzünden ülkesini terk etmesine sebep olan “Tiksinti” adlı roman, ana konusuna bağlı kalınarak analiz edilmiştir. Çalışmanın amacı, politik ve kültürel yozlaşmanın sosyo-kültürel yapının bütünselliği üzerindeki tahribatlarının ayrıca yozlaşmanın bir üst aşaması olarak değerlendirilen yabancılaşma probleminin bireyin duygu durumunu nasıl etkilediğini ortaya koymaktır. H.C. Moya, ana vatanı olan El Salvador ülkesini romanın geçtiği mekân olarak seçmiş ve bu örnek ülke üzerinden politik-kültürel yozlaşmayı toplumsal problemlerin kaynağı olarak sorgulamış bir yandan da insan ayırt etmeksizin herkese bulaşan yabancılaşmanın tesiriyle bireylerin “vazgeçişlerinin” sebep olduğu çelişkileri yansıtmaya çalışmıştır. Çalışmada yozlaşma ve yabancılaşma olgularının tiksinti ve öfke duygularının sosyal inşa sürecinde etkili olduğu, bu duyguların bireyde hem kültürel zehirlenmeden korunma hem de kişisel, politik ve sosyal gelişim için güdüleyici bir güç işlevi gördüğü sonuçlarına ulaşılmıştır. 
 
Anahtar Kelimeler: Politik yozlaşma, kültürel yozlaşma, kültürel yabancılaşma, tiksinti, öfke

Deneyimler ve Hatıralar Arasında: Sinema Tarih Yazımında Sözlü Belgeler ve Duygular

Aynülhayat Uybadın

Özet: Duygular tarihi, son yıllarda sosyal bilimler alanındaki en dikkat çekici dönüşlerden biri olarak değerlendirilir. “Duygusal dönüş” olarak da ifade edilen yaklaşımların sinema tarihyazımı çerçevesinde ele alındığı bu çalışma, sözlü belgeler ve duygular ilişkisine odaklanarak bir yöntem tartışması ortaya koymayı amaçlamaktadır. Sinemayı toplumsal ve kültürel mübadelelerin bir mekânı olarak değerlendiren yeni sinema tarihinde sıklıkla başvurulan bir yöntem olan sözlü tarih, tüm olanakları ve riskleriyle birlikte belleğin yalnızca toplumsal üretim sürecine değil duygusal üretim sürecine de işaret etmektedir. “Bireysel ile kolektif”, “geçmiş ile şimdi” arasındaki bağlantıları görmemize yarayan sözlü tarih, geçmişe ilişkin farklı duygu yapılarını da ortaya koyar. Böylece sözlü belgeler olayların gerçekte nasıl yaşandığının ötesine geçerek, olaylar hakkında tanıkların ne düşündüklerini, neye inandıklarını ve geçmişteki duygusal pratikleri de anlatmış olur. Nihayetinde görüşmecilerin geçmişteki olaylar ve kendi eylemleri hakkındaki düşünceleri kadar duyguları da tarihsel birer gerçekliğe dönüşür. Geçmişin belleği üzerine, bireysel ile kolektif arasındaki ilişki ise bize şunu önerir: deneyimin belleğe, belleğin de tarihe dönüşü esnasındaki duygu yapılarına bakmayı. Bu öneri doğrultusunda öncelikle Raymond Williams’ın duygu yapıları kavramı ve tarih alanındaki “duygusal dönüş” yaklaşımlarından faydalanarak duyguların tarihsel ve kültürel boyutları tartışılmaktadır. Tartışma, duygular tarihinin sinema tarihyazımı açısından yeni bir patika açma olasılığını sorgulayarak ilerlemektedir. 
 
Anahtar Kelimeler: Yeni Sinema Tarihi, Sözlü Belgeler, Sözlü Tarih, Duygu yapıları, Duygular Tarihi

‘Bir Heyûlâya Ağıt’ Travmatik Yas Süreçleri Bağlamında Toplumsal Hafıza ve İmparatorluğun Gidişi

Ekrem Saltık

Özet: Erken Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen sosyokültürel değişim ve dönüşümlerin ulus devlet sürecindeki yeri, imparatorluk yapısından cumhuriyet rejimine geçiş sürecinin toplumsal psikolojideki etkilerinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Yerleşik sosyofiziğin alt üst olduğu bir dönem ve bu döneme dair hatırlamalarla eş zamanlı olarak uygulamaya konulan inkılâpların neden olduğu devrim yaraları, bu yaralara sebep olan sembollerin sosyokültürel yaşamdaki gerçek hacminden bağımsız bir şekilde travmatize olmuştur. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen sosyokültürel devrimlerin “ulusu” aydınlığa çıkardığı yahut tam tersine “milleti” bir medeniyetin kültürel birikiminden mahrum bıraktığına dair değerlendirmeler, hiçbir zaman sadece söz konusu devrimlerin kendisiyle ilgili olmamıştır. Aslında yas süreçlerindeki “öfke” ve “pazarlık” aşamalarında yaşanan travmaların, tarafların şimdiki zaman kazanımlarına etkisinden bağımsız olmayan bu değerlendirmeler, bilimsel ve istatistiki verilerden değil, devrimci krizlerden yara alan her toplumun kolektif bilincinde, çeşitli boyutlarda görülebilen marazlardan beslenmektedir. Erken Cumhuriyet Dönemi’ne dair retorik, geçmişinde büyük yıkımlar ve yeniden ayağa kalmak için gösterilmiş kolektif fedakârlıklar olan toplumların devrimci kriz dönemlerinin ardından farklı geçmiş zaman sembollerine yükleyerek taşıdığı bir devrim yarası olarak, sahiplerine, yas tutmakta olan bireylerin çevresinde oluşan, zamandan kopabilme konforunu da sağlamaktadır. Her toplumun farklı bir geçmiş zaman sembolüne ‘ağıt’ yakarak elde ettiği ve olan yahut olmuşla ilgili değil, olunamayan ve olunması gerekenlerle ilgili olan ‘zamandan kopabilme konforu’ da sağlamaktadır. Her toplumun farklı bir geçmiş zaman sembolüne ‘ağıt’ yakarak elde ettiği ve olan yahut olmuşla ilgili değil, olunamayan ve olunması gerekenlerle ilgili olan ‘zamandan kopabilme konforu’, yas süreçlerinin sağlıklı bir şekilde atlatılması açısından da işlevseldir. Bu konfor alanı, yaslı bünyeye, kayıpla yüzleşme, kaybın gerçek değeriyle hesaplaşma ve nihayet kaybı geçmişe uğurlayarak yeniden ‘hayata dönme’ imkânı sağlar. Ancak sosyokültürel yaşamının tamamını hedef alan bir devrimin yaralarıyla derinleşen ‘Türk Tipi’ travmada, bu konfor alanı, toplumun gerçeklikle bağlarını tamamen kopardığı bir karakter dönüşümüne neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, bir asır önce gerçekleşen rejim değişikliğiyle ilgili hatıralardan kaynaklanan ‘geçmiş zaman tutulması’ nedeniyle adeta bir ‘tarih zehirlenmesi’ yaşamaktadır. Söz konusu geçmiş zaman tutulmasının kaynağı olan dönemi yas süreçleri bağlamında ele alacak olan bu makale, imparatorluğun gidişinin kolektif hafızadaki bilinç dışı travmatik etkilerine yoğunlaşacaktır. Bu yaklaşım sayesinde “yitirilmiş cennet” ya da “terkedilmiş cehennem” gibi birbirinden çok farklı hatırlamaların miladı ve bir heyûlânın doğum süreci olan bir döneme dair, sosyopsikolojik açıdan iyileştirici bir katarsis zemini sağlanması umulmaktadır. 
 
Anahtar Kelimeler: İnkılâp, Devrim, Hilâfet, Saltanat, Toplumsal Travma, Yas Süreçleri

Ahlaki Duygulardan Normlara Ekonomik Karar Süreçlerinde Duygular

Atakan Durmaz

Özet: Duygular ve rasyonellik arasındaki ilişki, insanı binlerce yıldır meşgul eden bir konudur. Pek çok farklı disiplin kendi ekseninde bu ilişkiyle ilgilenirken, ekonomistler konuyu ekonomik karar alma süreci açısından değerlendirmektedirler. Her ne kadar Klasik ve neoklasik ekonomiye göre kararlar bilgi ve fayda-maliyet analizine dayalı olarak alınır varsayımına dayansan da gerçekte, karar verme süreci bu varsayımdan çok daha karmaşıktır, çünkü aynı zamanda psikolojik faktörleri de içermektedir. Bu noktadan hareketle hazırlanan bu makalenin amacı, ekonomik karar verme sürecinde duyguların nasıl bir rol oynadığını belirleyerek, duygular ve rasyonellik arasındaki ilişkiye farklı bir bakış açısı kazandırmaktır. Makalenin bulguları, ekonominin, diğer bilimlerin araştırma sonuçlarını, karar verme sürecinin ekonomik teorisine dahil ederek, bu karmaşık araştırma alanı hakkında daha doğru ve gerçekçi bir anlayış kazanabileceğini ortaya koymaktadır. 
 
Anahtar Kelimeler: Duygular, ekonomik kararlar, rasyonellik, kendine odaklı duygular, diğer odaklı duygular

Duygusal Kapitalizmin Lokomotifi Olarak Reklamlar: Pırlantanın “Duyguları”

Süheyla Ayvaz

Özet: Reklam ve duygu arasındaki ilişkiler genel olarak duygusal çekicilikler kavramı altında ana akım bir paradigmadan tüketici davranışı çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu bağlamdaki ampirik tartışmalarda duygunun işlevsel olarak tüketiciyi nasıl etkilediğine yönelik çoğunlukla nicel analizlere dayalı betimsel tahliller yapılmaktadır. Ancak duygunun kendisinin reklamcılık aktiviteleriyle bir tüketim kategorisi ve/veya emtia oluşuna yönelik eleştirel bir değerlendirmeye pek rastlanmamaktadır. Bu noktadan hareketle bu çalışma tükettiren duygular ve/veya tüketimci duyguların inşasında reklamın aracılık rolünü tartışmaya açmaktadır. Bu amaçla Zen Pırlanta markasının bir katalog gibi tasarlanan “Zen Style” isimli dergisinin Ocak 2021 sayısı Eva Illouz’un duygusal kapitalizm kavramı çerçevesinde Fairclough’un Eleştirel Söylem Analizi ile çözümlenmektedir. Zen Style’da yer alan ürünlerin tanıtımlarında kullanılan duyguların neler olduğu, bu duyguların hangi sözcükler ve görsellerle ilişkilendirildiği ve temsil edildiği, tüketicinin duygusal argümanlara katılımını sağlamak için kullanılan stratejilerin neler olduğu söylemsel açıdan analiz edilmektedir. Araştırma sonuçlarına göre markanın reklamları aracılığıyla pırlantalar, duygu yüklü metalar olarak inşa edilmektedir. Aşk, mutluluk ve kimlik ana duygularına hitap eden reklamlar aynı zamanda özlem, tutku, aidiyet, sevgi, cesaret ve benzeri birçok ara duygu ile desteklenmektedir. Böylece pırlantanın söylemsel alanında birçok duygu birlikte anlam kazanmaktadır. Bunun yanı sıra pırlanta kadınları ve erkekleri birbirinden farklı duygusal özneler işaretlemektedir. Bu şekilde geleneksel toplumsal cinsiyet ideolojisi “duygusal pırlantalar” tarafından yeniden üretilmektedir. 
 
Anahtar Kelimeler: Duygusal Kapitalizm, Eleştirel Söylem Analizi, Metalaşma, Mücevher Reklamları, Tüketim Kültürü.
KİTAPLIK

Kapımızdaki Yabancılar

Yunus Eroğlu

Değerlendirmeye alınan “Kapımızdaki Yabancılar”, Zygmunt Bauman tarafından kaleme alınmış ve Emre Barca tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Eser, son dönemlerde dünyada yaşanan göç dalgalarının tesiri ile toplumsal dönüşümlere, insani tutum ve davranışlardaki değişimlere, kitle iletişim araçlarının göç ve göçmenlere ilişkin korku, panik ve kaygı havasının yaygınlaşmasına ve politika yapıcıların göç meselesini nasıl güvenlik meselesi haline dönüştürdüklerine vurgu yapan eleştirel bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu çalışma, Bauman’ın Kapımızdaki Yabancılar eserinde ele almış olduğu temaları hangi bağlamlarda incelemiş olduğunu değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Duygular Tarihi Nedir?

İlknur Bahadır

 Duyguların bir disiplin serbestiyeti içerisinde rahatça ifade edildiği kurmaca alan, tarihle teması sırasında duyguların vakaların neden ve sonuçları üzerine etki kapasitesinin değerlendirilmesi konusunda postmodernist tarihçilere ilham verdi. 19.yy itibariyle psikoloji biliminin bir araştırma nesnesi olarak incelediği, duygu adı altında hissedilenlerin biricikliği, söz konusu tecrübenin başkasına anlatılmasının imkanı ve bu hislerin dışa vurumu gibi sorular etrafında bugüne kaynaklık eden duygular tarihi anlayışı şekillendi. Duyguların insana dair bir biliş formu, bir deneyim olarak kurumsallaştırılması yönündeki araştırmalar ise Aristotales’ten itibaren filozofların, ilahiyatçıların, 13.yy’dan itibaren bu ikiliyle kaynaşan tıpçıların zihin, beden, ruh temelinde şekillenen ortak tartışmalarının konusu olmuştu.

Duyguötesi Toplum

Merve Kader Yılmaz

Duygular ve toplumsal ilişkiler, bir yandan ele alınması gereken müstakil ve şahsına münhasır konularken bir yandan da Duyguötesi Toplum kitabında işlendiği gibi birbiriyle güçlü korelasyonlar oluşturan, birbirlerine sürekli tesir eden konulardır. Oluşturdukları sinerji sebebiyle de ikisinin müşterek olarak ele alan açıklamalara ihtiyaç vardır. Modernizm, post-modernizm ve geleneksel toplum yapılarının duygu bağlamını, farklı sosyologların fikirlerini eleştirel tutumla bir araya getirerek yeni bir teori sunan Duyguötesi Toplum kitabı; sunduğu yeni teorisi ile okurun aklındaki “Bunca olay karşısında toplum nerede?” sorgulamasına ve toplumun eylemsizliğiyle ilgili istizahlara yanıt olabilir ya da yeni sorgulamalara sebep olabilir.
 
Tüm Sayılar
Sosyoloji Divanı Kitaplığı
Basında Biz
Duyurular
Formlar
Satış Noktaları