TR
 
EN
 
Hakkında | Amaç ve Kapsam | Etik İlkeler ve Yayın Politikası | Yazım Kuralları | Değerlendirme Süreci | Editör, Yayın ve Danışma Kurulu | Dizin | İletişim
 
1. SAYI
2. SAYI
3. SAYI
4. SAYI
5. SAYI
6. SAYI
7. SAYI
8. SAYI
9. SAYI
10. SAYI
11. SAYI
12. SAYI
13. SAYI
14. SAYI
15. SAYI
16. SAYI
17. SAYI
18. SAYI
19. SAYI
20. SAYI
 
 
13. SAYI // KUŞAKLAR SOSYOLOJİSİ

DİVAN KALEMİ

Kuşak, belli bir zamanı, dili, söylemi, yaşam tarzını, adab-ı muaşereti, bakış açısını temsil eden gerçek bir toplumsal katmandır. Eşya, mekân, zaman, kıyafet, dil, üslup, davranış, tutum ve bakış açısı, kuşakların hayata kattıklarını, hayata verdikleri cevapları, hayatı dönüştürme etkinliklerini terennüm eder. Kimi zaman bir eşya, bir kıyafet, bir araç, bir mekân doğrudan bir kuşağın sosyolojisinin keskin bir tanığı haline gelir. Kimi zaman bir tutum, kimi zaman bir davranış, bir haleti ruhiye bir kuşağın psikolojisinin resmi olur. Tüm halleri ve görünümleriyle kuşaklar, hayatın içinde anlam bularlar ve hayatın tüm yüzleriyle yüzleşirler. Kuşaklar sosyolojisi, kuşaklar etrafında yapılaşan etkinlikler, ritüeller, pratikler, kimlikler, aidiyetler, kültür, bakış açısı, hayat biçimleri, zaman ve mekân halleri okuması yapmaktadır. Her kuşağın sosyolojisinin biricikliğine ve aynı zamanda başka kuşaklarla olan irtibatına ve etkileşim yönüne vurgu yapmaktadır. Kuşak sosyolojisi, yalın bir şekilde hayatın akışına doğrudan temas etme çabasıdır. Kuşaktan murat insandır; toplumsal katmanların en esaslı aktörü olan insandır. Belli bir insan kümesine, insan muhayyilesine, insan eylemine, insan profiline, insan anlayışına atfen kullanılır kuşak kavramı. Benzerlik, ortaklık, aynılık terimleriyle beraber belirli bir çerçeveye dahil edilen insanları bir zeminde buluşturan, bir tarafa ait kılan, bir yöne götüren etkin ve güçlü bir mekanizmadır. İlginç bir şekilde kuşaklara mensup olan insan teklerinin, o tekilliklerinin ötesinde benzer tutumlara, davranışlara, bakışlara sahip oldukları, benzer bir şekilde konuştukları, benzer bir şekilde giyindikleri görülür. Kuşak esasen insanın duruşunu, dönüşümünü, değişimini ve farklılaşmasını keskin bir ifadesi olarak anlam bulur. Zamansal bir terimdir aynı zamanda kuşak; doğrudan döneme, zamana, evreye, çağa işaret eder. Zamanın ruhunu üzerinde taşır, gösterir. Zamanın ruhu kuşaklar üzerinde tecelli eder. Zaman kuşakları kuşatır, sarar, yönlendirir, yol tayin eder. Kuşaklar, zamanlarının sınırlarında, imkânlarında, bakışlarında hayat bulur. Bir ortamda oluşur, anlamını bulur, çözülür, parçalanır ve ortadan kalkarak yeni kuşaklar, yeni gelenlere yer ayırır. Bir kuşakla birlikte giden bir zamanın ruhudur, bir dönemin sesidir, bir çağın meşgalesidir. Kuşağın en az zaman kadar bir mekân etkinliği olduğu aşikârdır. Kimi kuşaklar kendilerine bir mekânı referans alır; kimi kuşaklar kendi kimliklerini bazımekânlarda örer. Kuşaklar zamanlardan ve mekânlardan geçerek, zamanlarda ve mekânlarda durarak bir varlık haline gelebilir ancak. Köy odalarındaki okumalardan cafelerdeki etkinliklere uzanan süreçlerde mekânların birer kimlik, aidiyet, duygu, görgü, davranış ortamı sağladığı gözlemlenir. Hemen her mekânın kuşaklara zorunlu bir şekilde sunduğu, kuşaklara kimi ritüeller ve davranışlar eklediği vakidir. Kuşak, toplumsal süreçlerde ve sosyal ilişkiler ağında temel bir meseledir. Toplumsal değişmenin, değişen yapıların, değişen ilişki biçimlerinin aynasıdır. Çoğu zaman sancılı bir meseledir, kimi zaman umudun mücessem halidir. Bir endişe halidir kuşak yani yeni kuşaklar; ne olacak şu gençliğin hali sorusunu her dem sorduran bir endişe hali. Başka bir bakışla toplumun tazelendiği, yenilendiği, yeni biçimlerle kendini sürdürdüğü bir temel zemindir. Ama dahası, her çağın, her dönemin, her anın kendince bir dilinin, halinin, bakışının olduğunu gösteren ve garip bir şekilde bunun bu şekilde devam edeceğini bildiren etkili bir durumdur. Her kuşak kendini merkez alır, her kuşak kendinden başlar, kendisiyle sonlandırır. Ama hayat tüm kuşaklara bir nefes armağan eder ve kader o nefes kadar kuşakların etkinliğine imkân verir. Başka kuşaklar gelir, başka biçimler, başka durumlar, başka haller. Her kuşak kendi yazgısını yaşar, her kuşak kendi hikâyesini yazar. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış bir hikâye, bir hal, bir biçim. Kendine göre doğru, başkasına göre yanlış. Kuşak bu anlamda bir zıtlığı, karşıtlığı, farklılığı, değişmeyi ifade eder ve bunun hayatın doğasında anlamlı olduğunu belgeler. Tıpkı ‘bizim kuşak’ kavramının gölgesinde anlam bulan biz olmayı, benzerliği, aynılığı, yakınlığı, uzlaşıyı, esnekliği, dayanışmayı, ortaklığı sunduğu gibi hayatın. Cömert hayatın açtığı kapılardan, çizdiği yörüngelerden, gösterdiği yollardan kendi hikâyesini yaza yaza giden kuşaklar… Bazen yeni bir çığır açan, dünyanın gidişatına kafa tutan, isyan eden, kendini inşa eden, ağır davalar yüklenen, ideal aynasında boy gösteren; bazen hayatın gerçekliğinde kaybolan, gerçeklik denen insan değirmeninde un ufak olan, kötürümleşen, dilini yitiren, benliğini kaybeden kuşaklar… Kuşaklar kuşaklara eklenir, kuşaklar kuşakların kaderiyle yüzleşir. Kuşaktan kuşağa tevarüs eden genetik, sosyolojik ve psikolojik unsurlar, hayatın akışında merkezi rol oynar. Kuşaklar arası etkileşim, hayatın yorumlandığı, yeniden anlamlandırıldığı bir alandır. Etkileşim, iletişim, çatışma, yenileme, yerinden etme, ortadan kaldırma eylemleri yeni gerçeklikleri meydana getirir. Bu gerçeklikte üretilir hayat, bu vasatta anlamlandırılır insan yapısı. Kuşak, biz ve onları, biz ve onlar arasındaki duvarları, bariyerleri, sınırları, karşıtlıkları olduğu kadar geçişlilikleri, müdahaleleri, temasları, bağları, ilmekleri maharetli bir şekilde kendinde toplamasını bilir. Ve hemen her kuşağın içinde nefeslendiği, yuvalandığı bir hikâye yazılır, o hikâye ‘bizim kuşak’ adını alır. Selam ile…

İÇİNDEKİLER

5 Divan Kalemi 
7 DOSYA: KUŞAKLAR SOSYOLOJİSİ   
 
9    Kuşak Sosyolojisi: Kavramsal ve Metodolojik Temeller | İbrahim Nacak 
29  Kuşaklar Sosyolojisi ve Türkiye İçin Yeni Bir Kuşak Analizi | Vehbi Bayhan  
47  Teknoloji Kullanmak İletişim Kurmak Değildir: Kuşakların İletişim Pratikleri Üzerine | Mehmet Emin Babacan 
57   Tasarruf ve Tüketim Anlayışı Bağlamında Kuşak Farkı | Ferhat Tekin 
75   M Nesli Edebiyat | Hüseyin Çil 99 İ-Nesil “Akıllı” Sokak Eylemleri | Ayşegül Dede 
109 Tesettür Algısının Değişimi: Üç Nesil İncelemesi | Büşra Özüdoğru   
 
133 SÖYLEŞİ   
 
135 Kurtuluş Kayalı ile Türk Düşüncesi ve Kuşaklararasılık Meselesi Üzerine Söyleşi  
 
151 KENAR KAYIT   
 
153 Bugün Türkçe Konuşan Kişi Kimdir? ya da 21. Yüzyılda Nefsin Pür Melali | Sibel A. Arkonaç 
179 Evsizlik Kuramları ve Nedensellik: Eleştirel Bir Yaklaşım | Yüksel Bekaroğlu Doğan 
203 Kentleşme Sürecinde Sosyo-Mekânsal Bir Olgu: Aile Apartmanları Üzerine Bir Değerlendirme | Mehmet Tayanç
215 Yaşlılarda Mekân Aidiyeti: Yaşlılık ve Mekân İlişkisine Sosyolojik Bakış | Mukadder Özkan

229 HAYAT SAHNESİ 
 
231 Pazar Çantasından Naylon Poşete: Metaforik Bir Kuşak Tartışması | Mehmet Birekul 
235 Kuşaklarla Beraber Ölen Eşyalar ve Titreyen Kelimeler Üzerine | Nuh Akçakaya 
249 Babaannem Hangi Kuşak? | M. Zeki Saka 
257 İstanbul Yaşlılık Atölyesi (1-2 Ekim 2018) | Adem Menekşeoğlu   

263 KİTAPLIK   
 
265 Kuşak Kavramına Disiplinler Arası Bakış | Nilüfer Öztürk Aykaç 
275 Telgraftan Tablete: “Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış” | Emine Sena Taş 
281 M Nesli - Yeni Müslüman Gençlik | Semih Söğüt 
287 İ-Nesli | Metin Eken 293 Çocukluk Sosyolojisi Tarihi | Hale Nur Uyanık 
297 Türkiye’nin 68’i: Bir Kuşağın Sosyolojik Analizi | Hüseyin Özil 
303 Yaşlanma ve Yaşlılığa Disiplinler Arası Bakış | Mert Ersözlü 
309 Mannheim’ın Bilgi Sosyolojisi | İlhami Aydın 
315 Weber ve Durkheim Metodolojik Bir Karşılaştırma | Sinem Kaya 

321 ÖZETLER 
 
333 YAZARLAR  
DOSYA

Kuşak Sosyolojisi: Kavramsal ve Metodolojik Temeller

İbrahim Nacak

Kuşak olgusu, sosyolojinin temel konularından birisidir. Bir araştırma konusu olarak kuşak olgusuna yönelik ilgi her geçen giderek artmaktadır. Bu makale özellikle Türkçe literatürde yayınlanan çalışmalarda görülen eğilimlere odaklanmaktadır. İncelenen bu çalışmaların önemi sosyolojik anlamda toplumsal değişmeyi açıklaması sebebiyledir. Fakat Türkçe literatürde kuşak sınıflandırmaları çoğunlukla modern toplumlardan etkilenmiştir. Bu yüzden yapılan araştırmalar kendi toplumsal yapımızı çözümleme imkânı vermemektedir. Özetle bu makalede kuşak çalışmalarının kavramsal zemini ortaya koyulmaktadır. Bunun yanında kuşak fenomeninin uygulamalı araştırmalarda metodolojik bir araç olarak kullanılması örneklerle birlikte incelenecektir.

Kuşaklar Sosyolojisi ve Türkiye İçin Yeni Bir Kuşak Analizi

Vehbi Bayhan

Kuşaklar, aynı zaman döngüsünde yaşayan bireylerin sosyal ve kültürel habitusunu içerir ve yansıtır. Bu bağlamda, bir taraftan aynı çağda ve dönemde yaşayanların küresel etkileşimle benzer davranış kodları oluşurken, diğer taraftan her ülkenin kendine özgü sosyal ve kültürel yapısından kaynaklanan farklı davranış modelleri meydana gelir. Bu gerçeklikler sosyolojik açıdan anlamlıdır ve doğaldır. Kuşakların adlandırılması, genellikle Amerikan sınıflandırması çerçevesinde “sessiz kuşak, bebek patlaması kuşağı, X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı” olarak yapılmaktadır. Ancak, Amerika ve Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısı farklıdır. Öncelikle iki farklı toplumun geçirdiği sosyal evrim ve bağlam farklıdır. Kuşakların sosyolojik yapısı hakkında ABD’de boylamsal araştırma verileri mevcutken, Türkiye’de kuşaklar boyu araştırma verisi bulunmamaktadır. Bu bağlamda, bu makalede, genel olarak kullanılan Amerikan kuşak sınıflaması ile benzerlik ve farklılıkları da dikkate alınarak Türkiye için yeni bir kuşak kategorizasyonu önerilmektedir. Weber bağlamında kuşakların ideal tip sınıflaması, Bourdieu çerçevesinde kuşakların habitusu irdelenmeye çalışılacaktır.

Teknoloji Kullanmak İletişim Kurmak Değildir: Kuşakların İletişim Pratikleri Üzerine

Mehmet Emin Babacan

Modern dönemle başlayarak günümüzde söz konusu yeni teknolojilerle devam eden insan ve teknoloji ilişkisinde yapısal dönüşüme zorlanan en önemli hususlardan biri hiç kuşkusuz kuşaklar arası iletişim kavramının durumudur. İnsan ilişkileri ve iletişimine dair geleneksel bütün davranış kodlarını ve biçimlerini değişime zorlayan insan ve teknoloji ilişkisi, kuşakların birbirleri ile iletişim kurmaları ve konuşabilmelerini de paradoksal biçimde zorlaştırmaktadır. İletişim kurmayı, iletişimi geliştirmeyi teknoloji kullanımına refere eden bu durum, iletişimin mahiyetini ve derinlikli içeriğini boşaltmaktadır. Bu nedenle kuşaklar arası iletişim performansını artırması beklenen teknoloji kullanımı, paradoksal biçimde iletişimsizliği artırmaktadır. Bu anlamda çalışma iletişim kavramının teknik/mekanik bir sürece evirilmesinin tarihsel arka planı ile, bu arka planın günümüzde kuşaklar arası iletişiminde nasıl tezahür ettiğine odaklanmaktadır.

Tasarruf ve Tüketim Anlayışı Bağlamında Kuşak Farkı

Ferhat Tekin

Günümüzde tüketim olgusunu önceki biçimlerinden ayıran temel kırılma noktaları söz konusudur. Kuşak farklılıkları açısından tüketime bakıldığında bu kırılma noktalarını açık bir biçimde görmek mümkündür. Bu bağlamda bir alan araştırmasına dayanan bu çalışma, yaşlı ve genç kuşağı tüketim ve tasarruf anlayış ve algıları çerçevesinde ele alarak karşılaştırmaktadır. Nitel yönteme dayalı olarak 16 yaşlı (8 erkek, 8 kadın) ve 16 genç (9 kadın, 7 erkek) olmak üzere toplam 32 kişi ile Konya’da gerçekleştirilen çalışmada, içinde sosyalleşilen toplumun zihniyet yapısı ve dönemsel koşullarının her iki kuşağın düşünce ve tutumları üzerinde belirleyici olduğu söylenebilir. Dolayısıyla daha çok geleneksel kültür içinde sosyalleşen yaşlı kuşak ile tüketim kültürüyle sosyalleşen genç kuşağın tasarruf, tüketim, ihtiyaç ve yaşam tarzı gibi konularda farklı anlayış ve algılara sahip olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak tüketim ideolojisinin sahip olduğu tüm aygıtlarıyla bir kuşak gibi kısa bir sürede, yalnız alışkanlıklar bazında değil, anlam ve değerler açısından da keskin bir dönüşüme neden olduğu görülmektedir.

M Nesli Edebiyat

Hüseyin Çil

Bu çalışma dünyada ve Türkiye’de “M Neslini” ve onun edebi üretimini anlamayı amaçlamaktadır. Yeni Müslüman gençliğin adı olan M Nesli, kendi öznelliğini edebiyat ürünleriyle yoğun biçimde dışa vurmaktadır. Bu nedenle onları anlamanın önemli bir yolu ürettikleri edebiyat ürünlerini incelemektir. Bu doğrultuda çalışmada öncelikle M Nesli edebiyatın kültür endüstrisi ile ilişkisi ve tüketimin onların kimliklerini oluşturmadaki etkisi tartışılmaktadır. Daha sonra ise M Nesli edebiyatın dünyada ve Türkiye’deki örnekleri ele alınmaktadır. Bu metinlerin üretiminin ekonomik ve kültürel şartları incelenmektedir. “İslam bu metinlerde nasıl temsil edilir?” sorusuna cevap aranmakta ve metinlerin üzerinde durdukları ana temalar belirlenmektedir. Sonuç olarak ise M Nesli edebiyatın dünyada ve Türkiye’de farklı motivasyonlarla ortaya çıkmakla birlikte ortak noktalarda birleştikleri belirtilmiştir. İslam’ı temel referans çerçevesi kabul eden bu metinler, bir yandan modernliğin sınırlarını diğer yandan geleneksel İslami yorumların sınırlarını zorlamaktadır. Her ikisinin beklentilerine de uzak duran bu anlayış, gücünü İslam ve Modernite arasında kurduğu yapıcı ilişkiden almaktadır.

İ-Nesil “Akıllı” Sokak Eylemleri

Ayşegül Dede

Kuşaklar arasındaki kırılma genellikle pazarlama ve insan kaynakları uzmanlarının dikkatini çekmekle birlikte bu değişim gündelik yaşamda kendisini önemli ölçüde hissettirmektedir. Tüm kuşaklar ile Y Kuşağı arasındaki kırılma internetin ortaya çıkmasıyla gerçekleşirken; Y Kuşağı ve Z Kuşağı arasındaki kırılma cep telefonlarının gündelik hayatın her alanında kullanılmasıyla birlikte tezahür etmiştir. Çalışmada Y Kuşağı ve Z Kuşağı arasındaki bu kırılma kendini ifade etme biçimi ekseninde Z Kuşağı’nın sanal eylemlere yönelmesi şeklinde ele alınmıştır. Z Kuşağı, Jean M. Twenge tarafından kavramsallaştırılan “İnternet Nesli” olarak tanımlanmış ve bu kuşağın sanal eylemlere yönelmesinin nedenleri teorik bir düzlemde tartışılmıştır.

Tesettür Algısının Değişimi: Üç Nesil İncelemesi

Büşra Özüdoğru

Türkiye’de tesettür algısının değişimi, muhafazakar tabanda yaşanan değişimin bir parçası ve somut anlamda değişimin en görünür olduğu alanlardan biridir. Geleneksel anlamda tesettür anlayışının zaman içerisinde modern bir anlayışa dönüşmesi, hem Türkiye’de muhafazakar kadının zihinsel dönüşümünün hem de örtünme pratiklerinde yaşanan dönüşümün göstergesidir. Bugün aynı aile içerisinde farklı nesillerin temsilcisi olan kadınların, tesettür giyimlerinin birbirinden farklılaştığı, aynı zamanda tesettür kavramının zihinlerde yer ettiği sembolün de değiştiği görülmektedir. Dönemin genç tesettürlüleri pek çok yönden anneleriyle farklılaşırken, anneleri ise kendi annelerinden farklılaşmaktadır. Gelinen noktada ise bugün yaşayan üç neslin, tesettürü birbirinden farklı yorumlaması söz konusudur. Bu araştırmada farklı nesillerde yaşanan tesettür algısının değişimi nitel uygulamalı bir araştırma ile değerlendirilmiştir. 6 aileden 3 nesil toplamda 18 kişi ile yarı-yapılandırılmış görüşme gerçekleştirilmiş ve tesettür algısının değişimi çok yönlü faktörler eşliğinde ele alınmıştır. Buna göre tesettürün korumak ve gizlemek ile aynı anlayışa sahip olduğu geleneksel tesettür algısından; görünürlüğün ön planda olduğu, “tesettürlü de güzel olunabilir” veya “Müslüman her şeyin en iyisine layıktır” anlayışına geçiş yapıldığı görülmüştür. Aynı zamanda ev ve cemaat merkezli tesettürlü kadın anlayışının değişime uğradığı ve kamusal alanda aktif olan, daha eğitimli ve kendini birçok kimlikle var eden tesettürlü kadının günümüzde var olduğu da tespit edilmiştir.
SOHBET

Kurtuluş Kayalı ile Türk Düşüncesi ve Kuşaklararasılık Meselesi Üzerine Söyleşi

Türkiye’de insanların ilgisi anında sosyolojiye dönük olmuyor. İlgilenenler genelde daha sonra sosyolojiye yöneliyorlar. Sosyoloji çalışması yapmak sonraki dönemin bir ürünü. Bunu belki kuşak açısından düşünmek mümkün. 1960’lı yılları düşündüğümüz zaman bizim kuşağımızın temel yönelim alanları siyaset bilimi, o çerçevede özellikle anayasa hukuku ve iktisattı. O dönemin genel havası, Türkiye’de insanları siyasetle bariz bir biçimde erken tanıştırıyordu. Genelde sadece sosyolojinin değil, başka bilim dallarının da en önemli meselesi siyasetle ilgi olarak beliriyor. Hatta Türkiye’de bugün sosyolojiyi konuştuğumuz zaman da siyasetle iç içe bir biçimde konuşuyoruz. Ancak 1960’ların getirdiği bir başka şey daha var. Bu da iktisadın belirleyici rolünün çok öne çıkmasıdır. 1960’ların ortasına kadar bu böyledir. Elbette bu dönemde iktisadın öne çıkışında Marksizmin etkisi belirtilmelidir. Muhtemel başka etkiler de olabilir.
KENAR KAYIT

Bugün Türkçe Konuşan Kişi Kimdir? Ya da 21. Yüzyılda Nefsin Pür Melali

Sibel A. Arkonaç

Bu çalışmanın amacı esasta, bu coğrafyanın değişen, dönüşen yeni kişisinin, kendini ve idrak alanını nasıl kurguladığına odaklanmaktır. Bunun için gündelik Türkçe konuşmalarda hem kendiliklerini hem de anlamı nasıl kurguladıkları ve kurgulama stratejileri analiz edilmiştir. Analiz sırasında söylemsel psikoloji ve söylem analizini takiple, konuşma boyunca değişen, kayan, dönüşen benlik inşalarına bakılmış, sonra bu inşalar arasında tekrarlayan kalıplar aranmıştır. Bu kalıpları kullanma stratejileri gözlenerek kişinin o sırada konuşurken neyi, nasıl yaptığı incelenmiştir. Karşımızda Türkçe konuşmalarda şahit olduğumuz bu yeni kişi, gerçekliğin anlamını kendi üzerinden inşa eden bir kendilik anlayışı kurgulamaktadır. Yani anlamın, gerçekliğin dolayısıyla da benliğinin merkez noktası, referansı kendisidir. Ama etkileşim bağlamında beliren eylem ve sorumluluğun yaptırımlarından, kendini bağlamda belirsizleştirerek, uzak tutmaktadır; buna karşın etkileşim alanından kendini çekiyor da değildir. ‘Hakkında konuşmalar’la orada kendi mevcudiyetini devam ettirmektedir.

Kentleşme Sürecinde Sosyo-Mekânsal Bir Olgu: Aile Apartmanları Üzerine Bir Değerlendirme

Mehmet Tayanç

Türkiye’de son yüzyılda yaşanan kırdan kente göç ile birlikte artan konut ihtiyacına cevap ve karşılaşılan sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlara çözüm olarak karşımıza çıkan aile apartmanları, olumlu bir yönünün yanında olumsuz birçok özelliği barındırmaktadır. Birden fazla ailenin aynı konutu paylaşması, farklı kültürel kodlara sahip bireylerin bir arada yaşaması kuşak çatışmasını beraberinde getirmektedir. Yapılan bu çalışmada yaşanan kuşak çatışmasının sebepleri ve sonuçları kentleşme bağlamında ele alınmıştır. Yaşanan kentleşme ile birlikte aile kurumun almış olduğu yeni şekil ile yaşanan kuşak çatışması mekân üzerinden değerlendirilmiştir. Bu bağlamda apartman kültürünün ortaya çıkışı, aile apartmanlarının kısa bir tarihi ve mekân ile kuşak çatışması arasındaki sebep-sonuç ilişkisi ortaya çıkarılmak istenmiştir.

Yaşlılarda Mekân Aidiyeti: Yaşlılık ve Mekân İlişkisine Sosyolojik Bakış

Mukadder Özkan

Bu çalışma, yaşlı olarak adlandırdığımız 65 yaş ve üstü bireylerin bulundukları mekanla aralarında kurdukları ilişki, bağlılık ve aidiyetlik duygusuna ilişkin sosyolojik bir araştırma niteliği taşımaktadır. Yaşlı bireylerin yaşamlarını geçirdikleri mekana bağlı olma, bulundukları mekanlardan ayrılmak istememe nedenlerinin ne olduğuna dair bulgular elde edilmeye çalışılmıştır. Yaşlılık üzerine çalışmaların geçmişinin yakın tarihlere dayanıyor olması, bu konu üzerine yapılan çalışmaların henüz yeni olması bu konuyu araştırmaya değer kılmıştır. Yaşamın son evresi olan yaşlılık, sağlık standartlarının iyileşmesi ile daha kaliteli geçmekte ve bu kalite standartları ortalama yaşam ömrünün uzamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple, bu konu hakkında çalışmalar gün geçtikçe giderek artacaktır.

Evsizlik Kuramları ve Nedensellik: Eleştirel Bir Yaklaşım

Yüksel Bekaroğlu Doğan

Son yirmi beş yılda pek çok farklı bilim dalı altında yürütülen evsizlik araştırmalarının sayısında ciddi bir artış olmuştur. Kullanılan kavramlar, araştırma yöntemleri ve bu araştırmaların sonuçları bir dereceye kadar kullanılan kuramsal çerçeveye dayanmaktadır. Kuram ve araştırma sosyal politika ve uygulamaların tek belirleyicisi olmamakla birlikte önemli belirleyicilerinden biridir. Bu çalışmada öncelikli olarak evsizliği basitçe bir yapı veya eylem problemi olarak açıklayan yaklaşımlar ele alınacaktır. Daha sonra ise karmaşık bir süreç olan evsizliğin nedenselliğini analitik bir biçimde çalışarak yapı-eylem düalizmini aşma imkânı sunan eleştirel realist perspektife dayanan evsizlik teorileri ile evsizlik sürecinin sokak yaşantısı boyutunu ele alan “evsizlik kültürü” teorilerine yer verilecektir. Bu sayede tek bir teorik çerçevenin evsizliği bir bütün olarak anlama ve bütüncül sosyal politika ve uygulamalar üretme için yeterli olmadığı ileri sürülerek evsiz insanlar için üretilecek politika ve uygulamaları iyileştirebilecek alternatif teorilerin potansiyelleri ortaya konacaktır.
HAYAT SAHNESİ

Pazar Çantasından Naylon Poşete: Metaforik Bir Kuşak Tartışması

Mehmet Birekul

“Zaman hızla akıyor” cümlesi belki de son yıllarda en sık duyduğumuz cümle. Ama esasında zamanla olan ilişkimiz hızın anlatamayacağı kadar çetrefilli. Chul Han’ın deyimiyle: Bugünün zaman krizi hızlanma olarak nitelendirilemez. Hızlanma çağı çoktan bitti. Bugün hızlanma olarak duyumsadığımız şey, zamansal dağılmanın semptomlarından sadece biri. Günümüzün zaman krizi, zamanda çeşitli aksaklıklara ve yanlış duyumlara yol açan bir diskroniden kaynaklanıyor. Zaman, düzenleyici bir ritmin eksikliğini çekiyor. Bu yüzden de ölçüsünü kaçırıyor. Bu zamansal bozulma, zamanın adeta dönüp durmasına yol açıyor. Hayatın hızlandığı hissi, amaçsızca dönüp duran zamanın yol açtığı bir duygu aslında...

Kuşaklarla Beraber Ölen Eşyalar ve Titreyen Kelimeler Üzerine

Nuh Akçakaya

Şu muazzam nesneler dünyasında gündelik yaşantımıza her gün yeni bir nesnenin, yeni bir icadın girdiğini söyler Baudrillard. Öyle ki bu nesnelere isim bulmak noktasında insanoğlunun büyük sıkıntılar yaşadığını, hatta bazen, zorlama bir tavır ile dilin bütün imkânlarını kullanarak eşyaya isim bulmaya çalıştığını ifade eder (Baudrillard, 2014). Gerçekten de insanoğlu sürekli olarak icat edilen eşyaya karşılık gelecek yeni bir ses, yeni bir sembol ve bir imge arayışının içerisindedir. Zaman zaman da insanoğlu, bu mücadeleye girmekten bıkmakta ve yorulmakta, eşyayı icat eden milletin ona koyduğu isme sadık kalmaktadır. Ve eşyayı, icat eden yabancının koyduğu isimle; yabancı bir kelime ile çağırmaktadır. Esasında yeni bir eşyanın icadı demek, yeni bir kelimenin doğması demektir genellikle. Fakat ne var ki çoğu zaman bir eşyanın ölmesi de bir kelimenin ölmesine, belki de amansız bir hastalığa kapılmasına neden olmaktadır. Bu hastalık ölümün titrek soğukluğunu eşya ve onun ismi üzerine zerk etmektedir. Ve son kertede önce eşya ölmekte, sonra kelimeler. Tıpkı insanoğlunun mukadder ahvali gibi; önce beden ölmekte, sonra isim.

Babaannem Hangi Kuşak?

M. Zeki Saka

Kuşak kavramının özellikle antropoloji çalışmaları içinde önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Akrabalık, adet, gelenek, görenek gibi kavramlar da sosyal bilimlerin yeni filizlendiği dönemlerde öncelikle antropolojinin ilgisini çekmişti. Ki kuşak da gerek bir olgu olarak gerek de bir soyutlama ve kavram olarak bu bağlamda anlaşılıyordu. Yenidünyanın ciğerlerine yavaş yavaş hava dolarken, o koca bedenin içinde hava geçişini engelleyen ne kadar nokta varsa bunları görmek, anlamak, açıklamak hatta gerekirse tıkanıklığı gidermek biraz da antropologların işiydi. Dünyanın kabuk değiştirmesi yeni değildi. Fakat dünyanın son birkaç yüzyıllık hikâyesinde geldiği noktanın her zamankinden farklı olduğu yönünde bir ısrar vardı. Bu ısrar özellikle sosyal bilimlerin şekillenmesiyle beraber iyice belirginleşmeye başlamıştı. Dünyanın seyrini anlamaya çalışmak, nerelerden nerelere geldiğini açıklamak ve nihayet geldiği noktayı özgül yanlarıyla ortaya koymaya çalışmak her zamankinden daha çok insana düşüyordu

İstanbul Yaşlılık Atölyesi (1-2 Ekim 2018)

Adem Menekşeoğlu

İnsan yaşamı birbirini kovalayan çocukluk, gençlik, orta yaş ve yaşlılık evreleri temelinde süregitmektedir. Her bir evrenin nevi şahsına münhasır düşünce ve davranış kalıpları bulunmaktadır. Fakat bu evreleri birbirinden kalın çizgilerle ayırmak, birbirinden bağımsız süreçler olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. İnsan hayata gözlerini açtığı andan itibaren yaşlanmaya başlamaktadır. Bu anlamda yaşlanma ve yaşlılık olgusu, her ne kadar yüzleşmek istenmese de hayatın önemli bir evresini teşkil etmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı nüfus oranı tedrici bir şekilde artış göstermektedir.1 Fakat ülkemizde yapılan yaşlılık çalışmalarının sayısı oldukça az olmakla beraber, genelde bu çalışmaların sağlık, geriatri ve gerontoloji alanlarında yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla yaşlılık olgusu farklı alanlardan da çalışılmayı bekleyen bakir bir alanı temsil etmektedir. Bu noktada Yaşlılık Atölyesi, konuyu hem sosyal bilimler alanına intikal ettirmesi ile hem de yaşlılığı farklı perspektiflerde mercek altına alması ile önem arz etmektedir.
KİTAPLIK

Kuşak Kavramına Disiplinler Arası Bakış

Nilüfer Öztürk Aykaç

Genel bir tanımı yapılmak istendiğinde aynı zaman dilimini paylaşan, aynı çağın koşullarında benzer deneyimleri, sorun ve sıkıntıları paylaşan insan grubunu niteleyen “kuşak”, bu tanımın sınırlarını aşan bir gerçekliği içermektedir. Karl Mannheim’ın da 1927/28 yıllarına tarihlenen çalışmasında bu durum detaylıca ele alınmıştır. Ona göre, biyolojik olarak aynı zamanda doğmanın ve aynı çağı yaşamanın, yaşa ilaveten toplumsal, tarihsel ve kültürel olarak aynı yahut benzer süreçlere maruz kalmanın ve daha özelde düşünce tarzı ve tutum ortaklığını/farklılığını içermenin aynı anlamlara gelmediği bilinmelidir (Mannheim, 1952, 2009). Bu nedenle “kuşak”, insan ilişkilerinde ve toplumun örgütlenişinde eskiden beri üzerinde durulan ve disiplinler arası bir incelemeyi gerektiren bir tema olarak ortaya çıkmaktadır. Zira bugüne kadar daha çok işletme ve insan kaynakları yönetiminin ilgi sahasında görülmekle beraber, meselenin özü düşünüldüğünde çok farklı araştırma alanları açısından “kuşak” kavramı kayda değer bir dinamik olarak ortaya çıkmaktadır.

Telgraftan Tablete: “Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış"

Emine Sena Taş

Kuşaklar antropoloji, psikoloji, sosyoloji ve siyaset bilimi gibi pek çok alanın çalışma konusu olarak karşımıza çıkıyor olsa da bilhassa sosyoloji ile kaçınılmaz bir ilişki içerisindedir. Zira bizatihi sosyal değişimden hareketle vücut bulan bir teori olması, kuşak konusunu sosyoloji geleneğinin ortaya çıkış sebebi ile benzer bir konuma taşımaktadır. Ancak kuşak konusunun sistematik ve bütünlüklü bir incelemesi 1960’lı yıllardan itibaren karşımıza çıkmaktadır. Batılı düşünürler tarafından geliştirilen kuşak teorisine göre ortalama yirmi yıl aralıklarla birbirinden ayrılan kuşakların davranış biçimleri yaşadıkları dönemin sosyo-ekonomik şartlarına göre şekillenmektedir. Aynı kuşaktaki bireyler birbirlerine benzer eğilimler gösterirken bu eğilimler ile de diğer kuşaklardan kendilerini ayırmaktadırlar.

M Nesli - Yeni Müslüman Gençlik

Semih Söğüt

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki bu kitap teorik bir metin değil, nesil kavramı ile ilgili teorilerden ya da sabit bir örneklemden bahsetmiyor. Aksine her sayfası dünyanın farklı köşelerinden, farklı yaşlardan ve sosyal çevrelerden Müslümanların hayatlarına dair aktarımları ile zenginleştirilmiş pratik tecrübelerin başarılı bir derlemesi. Yazar, girişte belirttiği üzere bu araştırma esnasında sosyal bilimlerin yöntemlerine de sıkı sıkıya bağlı kalmamış. Kitapta sözü geçen aktarımlar kimi zaman bir katılımcı ile yüz yüze yapılan derinlemesine mülakattan, kimi zaman bir e-posta görüşmesinden, kimi zamansa bir twitter etiketinin altından rastgele derlenmiş tweetlerden alınmış. Bununla birlikte yazar önemli gördüğü ve vurgulamak istediği fikirleri daha önce yapılmış bilimsel çalışmalara veya pazar araştırmalarına atıf yaparak destekliyor. Teorik bir zemine dayanmamasına, yöntemsel serbestliğine ve veri kaynaklarının çeşitliliğine rağmen yazar bu kitapta gelişmekte olan Müslüman neslin ayrıntılı bir haritasını çıkarıyor.

İ-Nesli

Metin Eken

Bir toplumun yaklaşık olarak aynı zaman dilimlerinde doğan ve bunun bir sonucu olarak birbirine benzer deneyimleri yaşayarak ortak kimlik özellikleri sergileyen üyelerinden oluşan yaş gruplarının bir biçimini ifade eden kuşak ya da nesil kavramları, sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerinde yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Kuşakların yıllara ve tarihsel olaylara göre nasıl sınıflandırılacağı, ne şekilde isimlendirileceği ve sahip oldukları temel nitelikler gibi hususlar ise başlıca tartışma konuları olarak öne çıkmaktadır. Bu tartışmalardan kaynaklanan farklılıkları da göz önünde bulundurmakla birlikte; Sessiz Kuşak-Traditionalists (1925-1945), Bebek Patlaması-Baby Boomers (1946-1964), X Kuşağı-Post-Boomers (1965-1979), Y Kuşağı-Millennials (1980-1994) ve Jean M. Twenge’in ifadesiyle İ-Nesli ya da yaygın kullanıldığı biçimiyle Z Kuşağı (1995-2012) bazı kuşak ayrımları olarak somutlaşmaktadır.

Çocukluk Sosyolojisi Tarihi

Hale Nur Uyanık

Çocuk ve çocukluk süreci genelde yetişkinler tarafından ötelenmiştir. Çocukluk, çocuksuluk insanlar nazarında hep olmaması ve hemen atlatılması gereken, olgunlaşma karşısında şeylermiş gibi kabul edilegelmiştir. Toplumda hoş karşılanmayan, kabul görmeyen, genel geçer yargılara ve toplumsal düzene aykırı olan her durum kolayca çocukluk olarak tanımlanmış ve hoş karşılanmamıştır.

Türkiye’nin 68’i: Bir Kuşağın Sosyolojik Analizi

Hüseyin Özil

Dünya tarihi açısından 1960’lı yıllar, kayda değer olayların görüldüğü bir dönem olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra iki kutuplu sisteme bölünen dünyada kapitalist ülkelerin yaşadığı ekonomik atılımın yerini yıllar geçtikçe durgunluğa bırakması ve -özelikle gençler açısından-beklentileri karşılayamaması, doğu bloğu ülkelerinde görülmeye başlayan özgürlük ve demokrasi talepleri 60’lı yılları incelenmeye değer kılan başlıca konularıdır. Nitekim birçok araştırmacının özellikle 68 kuşağını referans alarak pek çok alanda çalışmalarını gerçekleştirmesi bu durumu gösterir niteliktedir.

Yaşlanma ve Yaşlılığa Disiplinler Arası Bakış

Mert Ersözlü

Yaşlanma ve yaşlılık günümüz toplumlarında önemi günden güne artan bir konu haline gelmeye başlamıştır. Bu durumun başlıca nedenleri arasında, beklenen yaşam süresinin artması, yaşlı nüfusun ülkelerin toplam nüfusları içindeki payının artması ve bu artışla birlikte gelen bilgi birikimi bunun yanında emeklilikten sağlığa, sağlıktan ulaşıma kadar toplumsal ve ekonomik sistemleri değişime zorlayan dinamiklerin yatmakta olduğu söylenebilir. Yaşlılık çalışmaları literatürüne baktığımızda ise batı ülkelerinde ve Japonya’da yaşlılık çalışmalarına yoğunlaşmalar görmekteyiz. Ülkemiz literatüründe ise yaşlılık alanındaki çalışmaların sayısının ve çeşitliliğinin az olması henüz yolun başında olunduğunun bir göstergesi olabilir.

Mannheim’ın Bilgi Sosyolojisi

İlhami Aydın

İster doğa bilimlerde isterse de sosyal bilimlerde, bir entelektüelin içinde bulunduğu sosyal yapı ya da habitus, onun düşüncelerini, eğilimlerini doğrudan etkiler. Ekonomik bunalımlar, savaş, siyasal baskılar gibi toplumsal-politik yaralar bilim insanın akademik uğraşını örseleyebileceği gibi ona yeni bir dinamizm de sağlayabilir. Tarihsel olarak bu gerçekliği doğrulayacak pek çok olay hala hafızalara kazınmaktadır. Unutmaya karşı bu dirence örnek, Almanya’daki Nazi uygulamalarıdır. Nazi uygulamaları ve beraberinde Anti-semitist çıkışlar, Almanya’da, Yahudi entelektüel kimliği sürgüne zorlamakla birlikte bu kötü koşulların etkisi ile yeni bir anlayışın yeşermesine neden olmuştur (Bauman, 2007: 51-54). Yahudi düşmanlığının devlet politikası olduğu zaman zarfında, Karl Mannheim da bir entelektüel olarak maruz kalmıştır. Yahudi bir Macar olması, Almanya’da Nazi iktidarı ve sonrasında İngiltere hayatı, onun, sosyolojik meselelere yaklaşımını biçimlendirmiştir

Weber ve Durkheim Metodolojik Bir Karşılaştırma

Sinem Kaya

Evrendeki realiteyi anlamlandırmak için bireyler, kendilerine özgü birçok metotlar geliştirmektedirler. Metot, bireyin varlığı anlamlandırma ve kategorize etme sürecinde geliştirmiş olduğu sistem bütününü kapsar. Gündelik hayat içerisinde bireyin yaşadığı kültürel normlar ve bireysel eylemler sonucunda geliştirilen metot, bireyin realiteye karşı nazariyatı ve tefekkürü neticesinde vuku bulur. Kısacası metot, realitenin bilgisine nasıl ulaşılacağını gösteren usul ve esasları kapsayan, elzem bir yoldur. Bilimsel bilgi üretmek isteyen her araştırmacının bir konuyu ele almak için benimsediği bilimsel bir metot vardır. Bu metot, sosyo-kültürel çevre ve bireyin zihinsel çabaları sonucunda oluşur. Metodun oluşması yeni bir lisanın oluşmasına etki etmektedir. 
 
Tüm Sayılar
Sosyoloji Divanı Kitaplığı
Basında Biz
Duyurular
Formlar
Satış Noktaları