TR
 
EN
 
Hakkında | Amaç ve Kapsam | Etik İlkeler ve Yayın Politikası | Yazım Kuralları | Değerlendirme Süreci | Editör, Yayın ve Danışma Kurulu | Dizin | İletişim
 
1. SAYI
2. SAYI
3. SAYI
4. SAYI
5. SAYI
6. SAYI
7. SAYI
8. SAYI
9. SAYI
10. SAYI
11. SAYI
12. SAYI
13. SAYI
14. SAYI
15. SAYI
16. SAYI
17. SAYI
18. SAYI
19. SAYI
20. SAYI
21. SAYI
22. SAYI
 
 
1. SAYI // TAÅžRA FRAGMANLARI

DİVAN KALEMİ

sosyoloji divanı, yeni bir sosyoloji dergisi. Türkiye’de hatırı sayılır bir geçmiÅŸe sahip sosyoloji yayınında yeni bir soluk olan sosyoloji divanı, büyük bir birikime yaslanarak toplumsal sorunları, gerçekleri, durumları, ufukları ve sınırları geçmiÅŸ ile gelecek arasında durarak tartışma niyetinde. Ä°nsan ve toplum hallerinin dünden bugüne, bugünden yarına deÄŸiÅŸen, yeni-lenen, farklılaÅŸan, yeniden kurulan bir özelliÄŸe sahip olduÄŸu bilinciyle bir okuma, kavrama, anlama ve izah etme tavrı geliÅŸtirmek amacında olan sosyoloji divanı, insan ve toplumun dahil olduÄŸu, beslendiÄŸi, etkilendiÄŸi ve etkilediÄŸi büyük çerçeveyi anlamlı kabul etmektedir. Kendini bu çerçe-veye yerleÅŸtirmektedir.

Her dergi öncelikle belli yapı taÅŸlarını gerektirir. Bir inÅŸa olarak dergi, kurucu unsurlara baÄŸlı bir ÅŸekilde var olur. sosyoloji divanı da diÄŸer dergi-ler gibi belli bir yaklaşım, bakış açısı, deÄŸerler, ilkeler ve dil üzerinde titiz-likle durmakta, belli bir zemini esas almakta ve gönüllü bir muhitte varlığını bulmaktadır. Onun cisimleÅŸmesinde niyet, amaç, dil, söylem, insan kümesi, bakış açısı, izlekler ve okuma yöntemleri esaslı öÄŸeler olarak yer almakta-dır. Toplum hadiselerini, insan iliÅŸkilerini kendi zemini ve bakışı etrafında deÄŸerlendirmeyi, bu hadiselere iliÅŸkin kendince bir açıklama getirmeyi de-nemektedir. Her durumun belli bir pencereden, bakıştan ve temelden deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini vurgulamaktadır. 

sosyoloji divanı, kendi mecrasını oluÅŸtururken kimi önceliklerden hareket etmeyi, yüz yıllık sosyoloji birikimini deÄŸerlendirerek yeni okuma-lar geliÅŸtirmeyi, yeni zamanların yeni durumlarına iliÅŸkin pencereler açmayı amaçlamaktadır. Türkiye’nin ve Ä°slam dünyasının kültür havzasını, mede-niyet ufkunu ve toplumsal iklimini öncelemekle birlikte evrensel insanlık gerçeÄŸini gözden uzak tutmamaktadır. Dergi, belki insanlık gerçeÄŸini Türki-ye aynasında okuma gibi bir önceliÄŸe sahip olabilir ancak bu bütünüyle kendine kapanmayı, kendi meselesinin dışındakini görmemeyi iÅŸaret etmez. sosyoloji divanı bizi yazarken elbette baÅŸkasının hikâyesini de önemse-mektedir. Ä°nsanlık haritasına dağılan hikâyeler anlamlıdır; dolayısıyla her hikâye hem özel hem genel okumalara müsait bir yapı arz eder. Toplumsal olan ile insanî olanın iç içe oluÅŸu ortadadır; toplumsalı yazmak ile insanı yazmanın hemen hemen aynı ÅŸeyler olduÄŸu da. Sosyoloji temelde insanı süzen bakışlar toplamıdır; dergi bu bakışları önemseyip kayıtlarını tutmak istemektedir.

Dergi, adındaki vurgunun da iÅŸaret ettiÄŸi gibi bir sosyoloji dergisidir. Sosyolojinin diÄŸer bilim dallarıyla, söyleme biçimleriyle, sanat türleriyle, insanlık halleriyle ne kadar yakın komÅŸu olduÄŸu gerçeÄŸi tartışma götürmez. Toplumu anlama, kavrama, insanla hemhal olma adına nice kaynağı kendi duvarını örmede gerekli harç olarak görmektedir. Bu baÄŸlamda tarih, sanat, edebiyat, ilahiyat, coÄŸrafya, antropoloji, psikoloji ve diÄŸer beÅŸeri bilimlerle ünsiyet bağı kurmaktadır. Disiplinler arası yaklaşımı önemsemekte, insan ve toplum gerçekliÄŸinde bütün okumalara yer vermektedir. Ä°nsan ve toplu-mun derdi, acısı, aÅŸkı, imkân ve sorunları sosyoloji divanının mecrasıdır. Ancak okuma biçiminde, sosyolojik dili ve bakışı öncelediÄŸi aÅŸikârdır. Ye-ni bir sosyolojik okuma ve bakış geliÅŸtirebilme, var olan birikimden hare-ketle bir sosyoloji geleneÄŸi oluÅŸturma adına böylesi bir zeminden hareket etmektedir. 

sosyoloji divanı, akademik ve bilimsel bilgi ile diÄŸer bilgileri har-manlamakta, kendine dahil etmekte, içeriÄŸini böylece zenginleÅŸtirmektedir. Teorik ve kuramsal olanla güncel olan arasındaki bağı mercek altına almak-ta; güncelden teoriye, teoriden güncele geçiÅŸler yapmayı önemsemektedir. Büyük tarihsel ve toplumsal sorunlar ile biricik insanın küçük sorunlarının birlikte yer aldığı insanlık gerçeÄŸini, mikro ve makro ayrımı yapmadan, mercek altına almaktadır. Bu yüzden akademik metinlerin yanında deneme, inceleme, portre, ÅŸehir, mekân, sinema ve fotoÄŸraf yazılarına da yer ver-mektedir. Bir düÅŸünce dergisi olmayı, sosyolojik bakış ile edebî ve entelek-tüel bakışı, akademik dil ile edebiyat dilini yakınlaÅŸtırmayı amaçlamaktadır. Bilimsel metnin öncelikle entelektüel bir metin olduÄŸunu keskince söyle-mekte, genel düÅŸünce iklimine, edebiyat ve düÅŸünce ortamlarına dahil ol-maksızın bilim üretmenin pek mümkün olmayacağını bilmektedir. Bu esas-ları gözeterek sosyolojide yeni bir soluk olmayı, farklı bir sosyoloji fikriyatı geliÅŸtirmeyi düÅŸünen sosyoloji divanı, kendi sözüne ve diline yaslanarak yürümekte ve konuÅŸmaktadır.  

sosyoloji divanının hayırlara vesile olması, güzel bir gidiÅŸe yol aç-ması, bir iyilik ve ihsan olması, yeni okuma ve yazma heyecanları geliÅŸtire-bilmesi temennimizdir.

Bu sayıda; 
Elinizdeki sayı, sosyoloji divanı’nın ilk sayısı. Yeni bir baÅŸlangıç, yeni bir deneme. Pek çok güzellik, pek çok eksiklikle bir arada. Yeni ol-manın heyecanı, acemiliÄŸi, tedirginliÄŸi ama aynı zamanda gözü pekliÄŸi, inancı ve ümidi yan yana. Böyle bir niyet, böyle bir yola çıkış. Gide gide yetkinleÅŸme arzusu, göre göre saÄŸlamlaÅŸma istenci. 

Ä°lk dosya konusu, taÅŸra. TaÅŸra fragmanları, taÅŸra halleri. Neresi taÅŸra, neresi merkez? Türkiye’nin hayli zamandır tartışa durduÄŸu, kimi çıkışları yakalayıp yeniden yitirdiÄŸi bir gerilim ortamı. Merkezin taÅŸraya, taÅŸranın merkeze çapraz bakışları. Merkezlerde ve taÅŸralarda yaÅŸanan bir insan ger-çekliÄŸi. Merkezin kayıtsızlığı, taÅŸranın unutulmuÅŸluÄŸu ve öfkesi. Yahut ru-tin hayatları. Pek çok bakış, pek çok deÄŸerlendirme zemini. Köksal Alver, TaÅŸra Halleri yazısında taÅŸranın ve merkezin yapı taÅŸlarını ele alıyor. TaÅŸra-nın hangi bakışların ürünü olduÄŸunu, taÅŸrada nasıl hayatın yaÅŸandığını irde-liyor. Celaleddin Çelik, taÅŸranın deÄŸiÅŸen dünyasını, nostalji, zaman ve mekân kavramları eÅŸliÄŸinde tartışmaktadır. Ertan Özensel ise taÅŸra tartışma-larında kentin öne çıktığını, oysa kırın kendi içinde derin dönüÅŸümler yaÅŸa-dığını vurgulayarak kırın yeniden konuÅŸulması gerektiÄŸini hatırlatmaktadır. Mahmut H. Akın, yerlilik ekseninde bir taÅŸra tartışması yapmaktadır. Sınır sosyolojisine emek veren Ferhat Tekin, sınırlardaki merkezleri ve taÅŸraları dikkatlere sunmaktadır. TaÅŸra okumaları için önemli bir kaynak olan ÅŸehir ansiklopedileri ise Mehmet Birekul’un kaleminden sunulmaktadır. Vefa TaÅŸdelen ise gene taÅŸra ve özellikle Anadolu kentleri için ilginç bir örnek olan Cumhuriyet caddesi fenomenini irdelemektedir.

Bu sayıda sohbet köÅŸesinde deÄŸerli hocamız Prof. Dr. Mustafa Ay-dın’ı ağırlıyoruz. Hocamızla enine boyuna sosyolojiyi, sosyolojinin iÅŸlev ve sorumluluklarını, kendisinin sosyolojideki macerasını, yazma serüvenini ve Konya’yı konuÅŸmaktayız.

Kenar Kayıt bölümü, dosya dışı akademik yazıları ihtiva etmektedir. Dosya dışındaki yazıların deÄŸerlendirileceÄŸi bölümde üç makale yer almak-tadır. Ahmet Demirhan, Türk romanının kült örneklerinden Sinekli Bakkal’ı edebiyat kanonu baÄŸlamında çözümlemekte ve yeni okumalara kapı arala-maktadır. Zehni Özmen, toplumsal tipler ve gençlik kümeleri bakımından dikkat çeken Apaçiler’i ele almaktadır. Ä°slam Can ise Milli eÄŸitiminin bir ulus inÅŸasındaki rolüne iÅŸaret etmektedir.

Hayat Sahnesi, tıpkı diÄŸer bölümler gibi derginin ana bölümlerinden. Bu bölüm portre yazılarını, toplumsal tip incelemelerini, mekân okumaları-nı, hayattan kareleri içermektedir. Bu denemeler, akademik bilgi ile edebi-yat bilgisinin buluÅŸtuÄŸu, güncelin tarihsel ve kuramsal olanla karşılaÅŸtığı ve harman olduÄŸu bir mecrada yer almaktadır. Bu sayıda Mustafa Aydın, Türk sosyolojisinin önemli isimlerinden ve aynı zamanda Konya Selçuk Sosyo-loji’nin kurucu bölüm baÅŸkanı olan Erol Güngör’e dair yazdı. Åžahin Torun, Erzurum’un kıymetli entelektüeli ve yazarı Ali Karaavcı’yı bir portre de-nemesiyle yad etmektedir.  Köksal Alver ile Seyfettin Kurt, farklı meslek-lerden iki ustayı anlatmaktadırlar. Biri  çay ustası, bir diÄŸeri ise terzi. Her hayattan akıp gelen nice yankı ve hüzün. 

Kitaplık ağırlıklı olarak yeni yayınların deÄŸerlendirildiÄŸi, sosyoloji okumalarına bir pencere açma niyetiyle hazırlanan bir bölüm. Bu sayıda yakın zamanlarda yayınlanmış sekiz kitap hakkında deÄŸerlendirme yazıları yer bulmaktadır.
 
Selam ile.

İÇİNDEKİLER

5   DÄ°VAN KALEMÄ° | Editör
 
  DOSYA: TAÅžRA FRAGMANLARI
11   Köksal Alver | TaÅŸra Halleri
25   Celaleddin Çelik | TaÅŸranın DeÄŸiÅŸen Sosyolojisi
31   Ertan Özensel | TaÅŸranın Yetim ÇocuÄŸu: Kır
45   Mahmut H. Akın | Yabancıda Aranan Yerlilik
57   Ferhat Tekin | Sınırın Çifte Anlamlılığı: Sınırdaki Merkezler Ve TaÅŸralar
65   Mehmet Birekul | TaÅŸrada Büyü Bozumu: Bir KentleÅŸme Refleksi Olarak Åžehir  Ansiklopedileri
73   Vefa TaÅŸdelen | Cumhuriyet Caddesi Üzerine DuyuÅŸlar
 
  SOHBET
89   Prof. Dr. Mustafa Aydın ile Sosyoloji Sohbeti
 
  KENAR KAYIT
101   Ahmet Demirhan | Sinekli Bakkal ve Edebi Kanon
113   Zehni Özmen | Bir Altkültür ÖrneÄŸi Olarak “Apaçiler”
123   Ä°slam Can | Türk Ulusal KimliÄŸinin Ä°nÅŸasında Milli EÄŸitim Ä°deolojisinin Rolü
 
  HAYAT SAHNESÄ°
149   Mustafa Aydın  |  Erol Güngör
153   Köksal Alver  | AteÅŸ Çayevi: Bir Çay Abidesi
161   Åžahin Torun  | Bir Huma KuÅŸu: Ali Karaavcı
165   Seyfettin Kurt | Bizim Ä°ÅŸimiz Ä°ÄŸneyle Kuyu Kazmak

  KÄ°TAPLIK
173   Mahmut H. Akın | ModernleÅŸmeye RaÄŸmen Modern
177   Ahmet Sarı | Felsefeden Edebiyata Bir Bakış Denemesi
183   Faruk Karaarslan | Modernite Nasıl Unutturur
187   Ä°brahim Nacak | Sosyolojik Paradigmalar
191   Fatih Uslu | Sosyoloji Okumaları Kılavuzu
195   Ejder UlutaÅŸ | Siyasallığın Toplumsal Ä°nÅŸası Üzerine
199   M. DerviÅŸ Dereli | Türkiye’de Dindarlık
205   Ahmet Gökçen | Çokkültürlü VatandaÅŸlık
209   Tuba CoÅŸandal | Bauman Sosyolojisi

215  
ÖZETLER

224  
YAZARLAR
 
DOSYA

TaÅŸra Halleri

Köksal ALVER

Bu makale taÅŸranın mekânsal ve toplumsal yönlerini, taÅŸra bakışı etrafında irdelemektedir. TaÅŸra kendine özgü bir dünyadır. TaÅŸra sadece merkezin kurguladığı bir dünya deÄŸildir. Bu dünya kendi ritüellerini, hayat pratiklerini, bakışlarını üretmektedir. Elbette taÅŸra aynı zamanda merkez ile kurduÄŸu iliÅŸkilerle de var olmaktadır. Bununla birlikte bir tek taÅŸradan deÄŸil taÅŸralardan, bir tek merkezden deÄŸil merkezlerden söz etmek gerekir. TaÅŸra halleri, taÅŸranın ortaya koyduÄŸu deneyimleri kendi zihniyeti çerçevesinde yorumlamayı denemektedir.

Taşranın Değişen Sosyolojisi

Celalettin ÇELİK

TaÅŸra, modern kentin tezahürüyle birlikte ancak mekânsal varlığı ve sosyolojik baÄŸlamı tescil edilmiÅŸ bir vakıadır. Sözcük anlamıyla taÅŸra, merkezin dışında ve dışarıda olanı temsil eder. Modernlik tecrübemizde özel bir iÅŸlev yüklenen taÅŸra, deÄŸiÅŸimin rüzgârına sırtını çevirmiÅŸ, yüzünü karanlığa ve köhneliÄŸe dönmüÅŸ bir tarz-ı hayattır. Uzak ta olsa mekânda bir gerçekliÄŸi vardır taÅŸranın. Ancak bu gerçeklik, merkezin varsayılan düzenli, hızlı, geliÅŸmiÅŸ, kurumsal ve rasyonel hayatının tam da karşısında bir yerlerdedir.

Taşranın Yetim Çocuğu: Kır -Sosyal Bilimler Geleneğinde Türkiye’de Kır Toplumunun Ötekileştirilmesi Üzerine Eleştirel Sosyolojik Bir Yaklaşım-

Ertan ÖZENSEL

Sosyal bilim araÅŸtırmalarında hakim olan modernleÅŸmeci/geliÅŸmeci paradigmalar, sadece konunun nasıl ele alınacağına deÄŸil aynı zamanda hangi konuların ele alınacağını da önemli ölçüde belirlemektedir. Bunun en güzel örneklerinden birisi de bugüne kadar kır sosyolojisi çalışmalarının büyük ölçüde ihmal edilmesine karşın çalışmaların büyük oranda kente yönelmesidir. Oysa toplumsal gerçekliÄŸin anlaşılması ancak bütüncül yaklaşımlarla mümkün olabilmektedir. Türkiye’de kırı dışlayarak kenti anlama çalışmaları birçok sorunu beraberinde getirirken, toplumsal gerçekliÄŸin yeterince anlaşılmaması hatta sosyolojik muhayyileden oldukça uzak, dolayısıyla toplumsal gerçekliÄŸe çok da vakıf olunması imkânsız olan “toplum mühendisliÄŸi” projelerine yönelinmesini beraberinde getirmiÅŸtir. Aslında sorun sosyal bilimlere hakim olan geliÅŸmeci paradigmanın evrensel bir kabulle, Batı Avrupa’da ortaya çıkan sorunların Türkiye’de de aynı ÅŸekilde gerçekleÅŸeceÄŸi kabulünde yatmaktadır. 

Bu yazının amacı, özde sosyal bilimlere hakim olan geliÅŸmeci paradigmaların eleÅŸtirisi yapmak deÄŸildir. Hakim olan bu anlayışın toplumsal gerçekliÄŸin önemli bir parçası olan kırın nasıl ihmal edildiÄŸi, kırın kent karşısında nasıl/neden ötekileÅŸtirildiÄŸi, adeta yetim bir çocuk gibi itelenip kakalandığı gerçeÄŸini eleÅŸtirel bir sosyolojik bakış açısından anlamaya çalışmaktır.

Yabancıda Aranan Yerlilik

Mahmut H. AKIN

Yerlilik, sosyal bilimlerde yakın dönemde dikkat çeken konulardan birisidir. Oldukça karmaşık ve tanımlanması güç bir kavram olan yerlilik, Türkiye'nin modernleÅŸme tecrübesi baÄŸlamında ilginç bir konumda bulunmaktadır. Cumhuriyet ile birlikte daha radikal yenilik uygulamaları, bir yönüyle yerli olanı yabancı, yabancı olanı ise yerli haline getirme çabası olarak yorumlanabilir. Bu konuda özellikle dil ve tarih konusundaki uygulamalar, dikkat çekmektedir. Türkiye'de yerliliÄŸin yabancı olarak tanımlanması, modernleÅŸme süreci boyunca süre giden siyasal ve kültürel ayrılmada önemli bir yerde durmaktadır.  

Sınırın Çifte Anlamlılığı: Sınırdaki Merkezler ve Taşralar

Ferhat TEKÄ°N

Bu çalışmada teritoryal sınırlara dair ikili bir okuma yapılmaktadır. Öncelikle sınır, devletin ya da merkezin periferik hatları olarak ele alınmaktadır. Böylece sınıra hem merkezin taÅŸrası hem de merkezin imajının ve gücünün her an hissedildiÄŸi düalist bir yer olarak odaklanılmaktadır. Ä°kinci olarak merkezin sınır algısına karşı sınır insanlarının algısı merkezleÅŸtirilerek sınırın nasıl çift anlamlı bir fenomen olarak okunabileceÄŸi gösterilmeye çalışılmaktadır.

Taşrada Büyü Bozumu: Bir Kentleşme Refleksi Olarak Şehir Ansiklopedileri

Mehmet BÄ°REKUL

Son yıllarda iyiden iyiye kendisini hissettiren merkez-taÅŸra ikileminde taÅŸra, bir taraftan modern kentlere ayak uydurma çabasını sarf ederken diÄŸer taraftan da arkasında bıraktığı saflığa-doÄŸallığa olan özlemini dile getirmekten geri durmamaktadır. Weber’in “büyü bozumu” olarak nitelediÄŸi hızla kentleÅŸen modern dünya, Berger’in deyimiyle yarattığı “evsiz zihin”lerin anlam dünyasında da pek çok tahribata yol açmıştır. Bu tablo içerisinde taÅŸra kendi anlam dünyasını imar etmede modernleÅŸmesine engel olmayan ama geçmiÅŸini de silip atmayan bir fantezi olarak “nostalji”ye sarılmış bir görüntü sergilemektedir. Bu durumun en güncel göstergelerinden biri ise özellikle Anadolu (taÅŸra) ÅŸehirlerinde görülen yerel ansiklopedilerin hızla artmasıdır. Bu çalışma taÅŸranın yaÅŸadığı dilemma içerisinde bir refleks olarak nostaljiye sarıldığını varsaymakta ve bunun güncel bir örneÄŸi olarak Anadolu ÅŸehirlerinde ÅŸehir ansiklopedilerinin yayılmasının “büyü bozumu” yaÅŸayan taÅŸranın kentleÅŸme olgusu karşısında nostaljik bir refleksi olduÄŸunu iddia etmektedir.

Cumhuriyet Caddesi Ãœzerine DuyuÅŸlar

Vefa TAÅžDELEN

KuÅŸkusuz her ilin, hatta her ilçenin bir “Cumhuriyet Caddesi”, bir “Cumhuriyet Mahallesi”, bir “Cumhuriyet Parkı” vardır. Hatırlıyorum da, Ä°nebolu’da, Orta Camiin duvarına tutturulan, kırmızı zemin üzerine ka-bartma beyaz harflerle yazılı “Cumhuriyet Caddesi” levhası, ÅŸehrin ahÅŸap mimarisiyle uyum içindeydi. Åžimdi de “Cumhuriyet Mahallesi”nde oturu-yorum, Ä°stanbul’da. Cumhuriyet rejimi, kendi isimlerini ve ideallerini ya-ÅŸatmak için ÅŸehirlere, caddelere, mahallelere, okullara, meydanlara, stad-yumlara, hava alanlarına, uygun isimler vermiÅŸtir: Atatürk Ä°lkokulu, Ä°nönü Stadyumu, Kazım Karabekir Lisesi, Hürriyet Mahallesi, gibi. Ä°ÅŸte “Cumhu-riyet Caddesi” de bunlardan biri. Konunun diÄŸer devletlerde, diÄŸer rejim-lerde de farklı olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Fransız ihtilalinden sonra, ihtila-lin öne çıkardığı “cumhuriyet”, “millet”, “özgürlük”, “adalet”, “eÅŸitlik” gibi insanlığı en fazla ateÅŸleyen kavramlar, bir ÅŸekilde meydanlarda, caddelerde, sokaklarda yaÅŸatılmıştır. Ä°ngiltere’de kraliçeye baÄŸlılık ve bu baÄŸlılık etra-fında üretilen deÄŸerler, meydanlarda, sokaklarda, parklarda göze çarpar. Tabii ki, dikte edici ve buyurgan bir tarzda olmaması önemli. Åžundan emi-nim: “cumhuriyet”, sadece bir yönetim biçimini deÄŸil, insanın dünyasındaki çoÄŸulluÄŸu da yansıtacak cinsten. Bu yüzden, hiç kimsenin onu kendisine, kendisini de ona yabancı hissedeceÄŸini zannetmiyorum.
SOHBET

Mustafa Aydın ile Sosyoloji Sohbeti

Sosyolojiye bakış açınızı merak ediyoruz. Sosyolojinin varlığı, ku-rumsallaÅŸması, dili, söylemi, amacı sizce ne ÅŸekilde kurgulanmıştır? Ve elbette sizce nasıl olmalıdır? Ä°nsanı ve toplumu anlamada yeterli argü-manları, kaynakları, bakış açıları var mıdır sosyolojinin? Buna baÄŸlı ola-rak sormak isterim: sosyolog topluma ve insana nasıl bakmalı? Kendini nasıl beslemeli, hangi alanlardan, hangi kaynaklardan kendini taze tutma-lı?

Sosyoloji her ne kadar 19. yüzyılın ikinci yarısında A. Comte tara-fından kurulmuÅŸ bir bilim olarak kabul ediliyorsa da belki daha açıklayıcı yaklaşımlardan birisi onun Fransız Ä°htilali’nden sonra ortaya çıkmış inÅŸai bir bilim olduÄŸu ve daha sonra onun sistematize edildiÄŸi görüÅŸüdür. Adı geçen ihtilal belli bir zaman aralığında olup bitmemiÅŸ, uzun sürmüÅŸ ve yal-nızca Fransa’da deÄŸil, Avrupa toplumlarında bir kaos doÄŸurmuÅŸtu. DüÅŸü-nebilen hemen pek çok kiÅŸide toplum üstüne bir endiÅŸe ve buna baÄŸlı bir soru vardı: Toplumlarda istikrar nasıl saÄŸlanacaktı. Ä°ÅŸte sosyoloji “Toplum-sal düzen nedir? Bu düzen nasıl saÄŸlanabilir?” sorularına aranan cevapla ortaya çıkmıştı.
KENAR KAYIT

Sinekli Bakkal ve Edebi Kanon

Ahmet DEMÄ°RHAN

Bu makale, Sinekli Bakkal örneÄŸinden yola çıkarak, Türk romanında daha çok ulusal bir alegori arayışı diye de deÄŸerlendirilebilecek ve kanonik hale gelmiÅŸ bir izleÄŸi sorgulamayı hedefliyor. Türk romanını acemi, çocuksu ve taklit temelli baÅŸladığı ÅŸeklindeki algıyı eleÅŸtirmek için, kabul edilen edebi kanondaki romanlarda 'züppe' tipinin aşırı bir yoruma tabi tutulmasına dikkat çekiyor. 'Züppe' tipinin toplumsal plandaki BatılılaÅŸmanın aşırılıklarını normalleÅŸtirme gibi bir iÅŸlevi olduÄŸunu ileri süren makale, aynı nedenle Sinekli Bakkal'ın daha çok metin dışı gerekçelerle bu kanonik çizginin dışında tutulduÄŸunu vurguluyor.

Bir Altkültür Örneği Olarak

Zehni ÖZMEN

Türkiye'de bir altkültür örneÄŸi olarak okunabilecek apaçilerin sosyolojik açıdan analiz edebilmesi için kültürün farklı baÄŸlam ve anlamlarından bahsetmek zorunludur. Kültürün özünde iki kullanımı vardır: MükemmelliÄŸin bir standardı ya da bir yaÅŸam tarzı. Altkültür kavramı bu iki kullanımın her ikisiyle de yakından iliÅŸkilidir. Altkültürler aynı zamanda, birçok toplum için kendisine benzemeyen bir ötekinin varlığına da iÅŸarettir. Bir altkültür örneÄŸi olarak apaçilik Türkiye’de yeni bir olgudur ve bu isimle anılan kesimin nasıl algılandıkları meselesi henüz bir netlik kazanmamıştır. Literatürde hali hazırda yeteri kadar yer kaplamayan bu hassas olgunun temel düzeyde iki ÅŸekilde algılandığı iddia edilebilir: Yatay zıtlıklar düzeyinde var olan bir kültürel farklılık durumu ya da dikey zıtlıklar düzeyinde kendini gösteren bir kültürel fark durumu. Birincisi bir tür çeÅŸitlilik durumunu ima eder, ötekiyse sınıfsal bir farkın mevcudiyetinin göstergesidir.

Türk Ulusal Kimliğinin İnşasında Milli Eğitim İdeolojisinin Rolü

Ä°slam CAN

Yirminci yüzyılın baÅŸlarında imparatorlukların dağılmaya baÅŸlamasıyla birlikte devletin yapısal örgütlenmesi, ulus-devlet ÅŸeklinde tezahür etmiÅŸtir. Bir ulusu merkeze alan bu yeni devlet modeli, kendi ulusunu üretmeyi hedefleyen bir dil ve sistem geliÅŸtirmeye çalışmıştır. Milli bilince sahip yeni bir ulus inÅŸa etmek, eskinin yerine devrimci bir ruhla yenisini ikame etmeyi gerektirmektedir. Kurgulanan yeni anlatılar, imal edilen dil teorileri, mitleÅŸtirilen tarih ve tayin edilen milli sınırlar, tümüyle yeni bir ulus üretme projesinin örneklerini teÅŸkil eder. Yeni bir ulus üretmenin en etkili yolu ise, zihinlerin ve bilinçlerin inÅŸası yoluyla gerçekleÅŸmektedir. Bundan dolayı eÄŸitim kurumu, tüm ulus-devletlerin öncelikli olarak dizayn etmeye çalıştığı bir alandır. Bu çalışmada ise, bir ulus-devlet olarak kurulan Cumhuriyet’in, milli eÄŸitim ideolojisi ve bu ideolojinin ulusal kimliÄŸin inÅŸasındaki rolleri üzerinde durulacaktır.
HAYAT SAHNESİ

Erol Güngör

Mustafa AYDIN

Erol Güngör, 1938 KırÅŸehir doÄŸumlu, tanınmış bir aileden geliyor. Dedesi KırÅŸehir Ali Güven Camii Ä°mam ve Hatibi olan Hafız Osman aynı zamanda Ahi Tekkesinin son ÅŸeyhidir. Güngör, 1956’da Ä°stanbul Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırmış, ancak ünlü sosyologlarımızdan Mümtaz Tur-han’ın yönlendirmesiyle Felsefe Bölümü’ne geçmiÅŸ, ayrıca felsefenin ya-nında Psikoloji ve Sosyolojiye yakın ilgi duymuÅŸ, fikri donanımını bu çer-çevede geliÅŸtirmeye çalışmıştır. Lisans öÄŸrenimini tamamladıktan sonra 1961 yılında Tecrübi Psikoloji Bölümüne asistan olarak girmiÅŸ, Sosyal Psi-koloji onun akademik hayatının en önemli yönünü oluÅŸturmuÅŸ, D. Krech’ten çeviri, yaptığı tezler bunun en önemli belgeleri olmuÅŸtur. Sosyal Psikoloji onu aynı zamanda Sosyolojinin içine çekmiÅŸtir.

Ateş Çayevi: Bir Çay Abidesi

Köksal ALVER

Åžehirlerimiz çay ocakları, çayevleri, kahvehaneler, kıraathanelerle do-ludur. Çarşının içlerinde, iÅŸ hanlarında, sokak aralarında, cadde boylarında, yazlık bahçelerde, hemen her yerde çay ustalarıyla karşılaşılır. Çay, Anado-lu ÅŸehirlerini boydan boya kateden iksirdir. Kendine özgü mekân üretmekte mahirdir. O yüzden ÅŸehir çay demektir, çay ocağı demektir. Bir ÅŸehirde aranan, sorulan mekânlarında başında çayevleri gelir. Çay bir ÅŸehre girme-nin, o ÅŸehri tanımanın ince yollarından biridir. Çay içmediÄŸimiz bir ÅŸehre gitmiÅŸ sayabilir miyiz kendimizi? Çayın buÄŸusunda buluÅŸmadığımız, soh-betle demlenmediÄŸimiz, dertleÅŸmediÄŸimiz ÅŸehir bizim ÅŸehrimiz olabilir mi? Çay, ÅŸehrin anahtarıdır; çayın kokusu ÅŸehrin güzergâhlarını çizer. 

Bir Huma Kuşu: Ali Karaavcı

Åžahin TORUN

Ali Karaavcı gibi bir insanı anlatmaya çalışmak öncelikle onu anla-mayı, yaÅŸadığı ve yaÅŸamak istediÄŸi hayatı yazmış olduklarından çıkarmaya çalışmayı, böylece onun iç dünyasına doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkmayı gerekti-rir. Zira o, her ÅŸeyden önce sayfaları içinde açılan Kur’an ile uyanmış ve  imani  bir kalkışla yola çıkmış biridir. Büyük bir tefekkür dünyası,  geniÅŸ bir bakış açısı ve bir noktada da anlaşıl(a)mayacağını bile bile yürümeye çalışan bir fikir seyyahıdır o. YaÅŸadığı ÅŸehrin yüzüne yüzüne düÅŸen kar taneleriyle tek tek tanışmak istercesine yürüyen ve düÅŸünen bir adamdır...

Bizim Ä°ÅŸimiz Ä°ÄŸneyle Kuyu Kazmak

Seyfettin KURT

Hele Bismillah…

Mis gibi bir bahar sabahı,  güneÅŸ yavaÅŸça yükseliyor.  Ustadan “erken gel” ikazını aldığımdan, vakitlice Manifaturacılar Çarşısının yolunu tutuyorum.

Bismillah, barakallah, dualarıyla usulcacık berekete, telaÅŸa, rızık ko-ÅŸuÅŸturmacasına açılıyor kepenkler. Birbirinden uzak maÄŸaza ve dükkânları,  geniÅŸ caddeleri, caddelerdeki kocaman tabela ve totemleri ile manifaturacı-lar çarşısı bedesten içindeki çarşı kavramından çok uzak.  Man, collection, leydi, fashion gibi yazılar yazan ışıklı ışıksız tabelalar, Konya da, Çorum da, Bursa da, EskiÅŸehir de dikilmiÅŸ elbiselere, Ä°ngilizce isimler verme gayre-tinin,  aÅŸağılık kompleksimizin deÄŸiÅŸik punto ve karakterlerle altını çiziyor. Ustanın iÅŸyerine vardığımda “özlem ticaret” levhasının altından geçip, güler yüzlü sevecen birkaç insanın oturduÄŸu maÄŸazanın arka tarafına doÄŸru iler-liyorum. Ufak tatlı bir telaÅŸ oluyor önce
KİTAPLIK

Modernleşmeye Rağmen Modern: Ahmet Hamdi Tanpınar

Mahmut H. AKIN

Akademide ve entelektüel çevrelerde yakın dönemde en çok ilgi gö-ren isimlerden birisi de Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Romanları baskı üzeri-ne baskı yaptığı gibi hayatı ve düÅŸünceleri üzerine yazılan kitaplar da çok satmaktadır. Tanpınar'a edebiyatçılar kadar sosyologlar da ilgi göstermeye baÅŸlamışlardır. Bir zamanlar özellikle Ä°stanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölü-mü tarafından Kemal Tahir'e gösterilen ve hâlâ devam eden ilginin bugün farklı yerlerde, farklı görüÅŸlerden insanlar tarafından Tanpınar için de yo-ÄŸun bir ÅŸekilde gösterildiÄŸi dikkat çekicidir. Bu ilgi yoÄŸunluÄŸu “neden Tan-pınar, yaÅŸadığı dönemde ya da yakın bir zamana kadar bu kadar ilgi gör-medi de ÅŸimdi büyük bir ilgi görüyor?” sorusunu akla getiriyor. Kendisi de yaÅŸadığı dönemde eserlerinin yeteri kadar ilgi görmediÄŸini düÅŸünmüÅŸ ve yakın çevresine serzeniÅŸte bulunmuÅŸtur. 

Felsefeden Edebiyata Bir Bakış Denemesi

Ahmet SARI

Aristoteles’in Poetika’sını okumuÅŸ olanlar sözkonusu kitabında poeti-ka çatısı altında aslında üç kadim türü, lyros’u, epos’u, dramos’u birden kastettiÄŸini; Aristoteles’in poetika kavramının sözkonusu bu üç alt türü kaynaÅŸtırdığını, iç içe geçirdiÄŸini bileceklerdir. Bu türler elbette daha sonra modern dönemlerde parçalanacak ve birbirinden ayrılmış ÅŸekilde varlıkla-rını sürdürme imkanı bulacaklardır. Lyros’un, epos’un, dramos’un insanlık tarihinin seyrinde kendi bağımsız ÅŸekillerini elde edip hepsinin kendi özel sınırlarıyla kalmaları için de 19. yüzyıla dek beklemek gerekecektir. Kadim eserlerin klasik olmalarının bir açıklaması da galiba bu üç türüiçinde kay-naÅŸtırması olarak da deÄŸerlendirilebilir. Daha sonraları en azından Hora-ce’dan, Bodmer’e ve Breitinger’lere; Barok döneminde Martin Opitz’in poetika kavramı tahayyülünden Aydınlanmacı zihniyete ve sonraki modern dönemlerde yer alan ekol ve okulların poetikaya atfedecekleri parçalanmış deÄŸerler poetikanın belki de sadece ÅŸiir sanatı anlamına gelebilirliÄŸinin de bir tarihi serencamını içinde barındırır. Her ne kadar Rus okulu, Prag okulu ve modern/sonrası dilbilimciler poetikanın seyriyle ilgili farklı farklı anlam katmanı üzerine bir ÅŸeyler dillendirseler de, yine de poetikanın ÅŸiir sanatı kalın çizgisi bu akımlarda ortak bir paydayı da oluÅŸturması bakımından dikkate deÄŸerdir.

Modernite Nasıl Unutturur

Faruk KARAARSLAN

Toplumsal hafıza son yıllarda sosyal bilimlerin en gözde konuların-dan biri. Esas itibariyle toplumsal hatırlama ve unutma biçimleri ekseninde ÅŸekillenen konu, aynı zamanda disiplinler arası çalışma alanı olma özelliÄŸi-ne de sahip. Bu anlamda herhangi bir alana mal edilemeyecek geniÅŸlikte ve derinlikte bir konu. Hatırlama ve unutma biçimlerini merkeze alması ile psikolojiye, geçmiÅŸe yaslanması ile tarihe, toplumsalı konu edinmesi sebe-biyle sosyolojiye, politik müdahaleler tarafından ÅŸekillendiriliyor olmasıyla siyaset bilimine ve soy kütüÄŸü, sözlü tarih vb. yöntemsel zorunlulukları ile antropoloji ve arkeolojiye baÄŸlıdır. Konunun sosyal bilimler alanına bu düzeyde yayılmış olmasına raÄŸmen belirli sabitelerinin olduÄŸu da göz ardı edilemez. Toplumsal hafızayı çalışılabilir kılan da bu sabitelerdir. Sosyal bilimlerdeki birçok konunun uÄŸrak noktası olan modernite, toplumsal hatır-lama ve unutma biçimlerini doÄŸrudan etkilemesi hasebiyle bu sabitelerden bir tanesidir. Çünkü Sanayi Ä°nkılabı ve Fransız Devrimi ile baÅŸladığı varsa-yılan, iki dünya savaşının yanı sıra sayısız kitlesel ölümleri ve göçleri ba-rındıran, yeni bir siyasi, sosyal ve ekonomik örgütlenmeye sebep olan bir olgunun toplumsal hatırlama ve unutma biçimlerini doÄŸrudan etkilememiÅŸ olması söz konusu olamaz. Bu durum modernite ve toplumsal hafıza iliÅŸki-sini sorgulayan bir dizi soruyu beraberinde getirir. Modernite toplumsal hatırlamayı güçlendirir mi, zayıflatır mı? Modernite ile birlikte toplumsal unutma artmış mıdır, azalmış mıdır? Modernitenin hangi unsurları toplum-sal hatırlamayı veya unutmayı güçleÅŸtirir ya da kolaylaÅŸtırır? Bu ve bunun gibi bir dizi soru sosyal bilimler açısından derinlemesine tartışılmayı ve cevaplandırılmayı beklemektedir. 

Sosyolojik Paradigmalar

Ä°brahim NACAK

Sosyoloji literatürünün temelini oluÅŸturan, ana hatlarını belirleyen ve dolaylı olarak katkı yapan bütün düÅŸünürler toplumsal gerçekliÄŸe iliÅŸkin çeÅŸitli yaklaşımlar geliÅŸtirmiÅŸlerdir. Bu yaklaşımlar; toplumların yaÅŸamış olduÄŸu tarihsel süreklilik ve kırılmalara benzer ÅŸekilde bir süreklilik ve kı-rılmayı ifade ederler. Daha önce yaÅŸamış olan düÅŸünürlerin fikirlerini ödünç alanlar ve bunu geliÅŸtirenler sosyal bilim alanındaki sürekliliÄŸe kat-kıda bulunmuÅŸlardır. Ayrıca süregelen toplumsal ÅŸartları ve bunu besleyen düÅŸünceleri eleÅŸtirenler ise sosyal bilimlerde açılıma sebep olanlardır. Bu açılım ya da kırılma her zaman kesin bir kopuÅŸu deÄŸil yön deÄŸiÅŸtirmeyi de ifade edebilir. ÖrneÄŸin, Marx’ın Hegel’den etkilenmesinde aynı anda hem süreklilik hem de bir kırılma (daha doÄŸrusu bir yön deÄŸiÅŸtirme) söz konu-sudur.

Sosyoloji Okumaları Kılavuzu

Fatih USLU

Zygmunt Bauman, Sosyolojik DüÅŸünmek isimli kitabında ‘Sosyoloji farklı biçimlerde düÅŸünülebilir. En basit yolu tepeleme kitap dolu, sıra sıra dizilmiÅŸ uzun kütüphane raflarını düÅŸünmektir.’ diyerek bu ilmi disiplini bir kütüphaneye benzetir. Buradan yola çıkarak ben de ‘Sosyoloji Okumaları Kılavuzu’nu, bunca kitap ve bilgi yığını arasında kaybolup gitmemizi en-gelleyecek bir ‘kütüphane kullanımı el kitabı’ olarak nitelendirdim.

Sosyoloji Okumaları Kılavuzu, sadece Sosyoloji öÄŸrencileri için deÄŸil aynı zamanda Sosyoloji meraklıları için de elzem bir okuma taslağıdır. Kı-lavuz, alanla ilgili büyük bir ihtiyacı gidermekle kalmayıp, yeni ufuklar açma noktasında da öncü olacak nitelikler taşımaktadır. Kılavuzun amacı yazarın ifadesiyle, ‘öÄŸrencinin/okurun Sosyoloji okumalarına rehberlik etmek, temel eser, kiÅŸi ve meselelere dikkat çekmektir.’ Sosyoloji okuması yapan birisi için okuma durakları ve odak noktaları tespit eden bir yol hari-tası niteliÄŸi taşımaktadır. Ancak kılavuz, Sosyoloji okumaları fihristi özelliÄŸi taşımasına karşın temkinlidir, tek başına bir baÅŸyapıt iddiası taşımamakta-dır. Okura yeni bakış açıları kazandırma niyetinde olup, bu ufuklara yelken açan okuru cesaretlendirme ve heyecanlandırma çabasındadır. Bu kılavuz-da yer alan yazarlar ve eserler okurun gözünde büyümemeli ve aşılmaz bir yol olarak görülmemelidir. Kılavuz, genelde Sosyolojiye ilgi duyan okurla-rın tümüne, özeldeyse sosyoloji bölümü öÄŸrencilerine hazırlanmıştır. 

Siyasallığın Toplumsal İnşası Üzerine

Ejder ULUTAÅž

Siyaset ve toplum iliÅŸkisi temelde bir etkileme ve etkilenim iliÅŸkisidir ve etkileÅŸimi insan-insan, toplum-toplum ve insan-toplum arasındaki iliÅŸki-lerde gözlemlemek mümkündür. Siyasetin varlığı belli bir toplumsallığı gerekli kıldığı gibi, toplumsallığın varlığı da siyasal bir zeminde kendisini serdetmesine baÄŸlıdır. Dolayısıyla insanın olduÄŸu her yerde siyasetin de var olduÄŸunu söylemek yanlış bir deÄŸerlendirme olmayacaktır. Nitekim Ay-dın’ın da kaydettiÄŸi gibi temel bir kurum olarak siyaset, insanlığın başından beri potansiyel olarak; klan ve kabile hayatından itibaren de fiili olarak var ola gelmiÅŸtir.  Siyasetin toplumla olan bu iliÅŸkisi, toplumun yeniden üretimi ile kendisini daha net bir ÅŸekilde göstermektedir. Genelde siyaset toplum-sallaÅŸmaları belirlemeye, sürece hakim olmaya çalışır. Siyasetin toplumsal hayatı belirlemesinin sürekliliÄŸini saÄŸlayan ÅŸey ise siyasal toplumsallaÅŸma-dır. ‘‘Ä°nsanların siyasal hale gelmeleri ya da getirilmeleri süreci olarak siya-sal toplumsallaÅŸma, genel toplumsallaÅŸmanın alt bir süreci olarak kabul edilmiÅŸtir. Siyasal toplumsallaÅŸma, bir insanlık durumu olan siyasallığın toplumsallaÅŸma yoluyla inÅŸa edilmesi sürecidir ve belli bir siyasal kültüre dahil olmayı, vatandaÅŸlık rollerinin öÄŸrenilmesini, siyasal bir ideolojinin benimsenmesini ya da reddedilmesini içermektedir."

Türkiye'de Dindarlık

M. DerviÅŸ DERELÄ°

Türkiye’de Dindarlık ismiyle kitap haline getirilen sosyolojik araÅŸtır-ma, “Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Din” adı altında TÜBÄ°TAK projesi olarak 2008-2011 yılları arasında niteliksel ve niceliksel teknikler bir arada kullanılarak gerçekleÅŸtirildi. “Türkiye’de dinin sosyal ‘anlamı’ nedir, insan-lar dine nasıl bakıyorlar? Dindarlığın ölçüsü nedir ve nasıl algılanıyor? Dine bakış, insanların gündelik davranışlarını, sosyal iliÅŸkilerini, birbirlerine ba-kışlarını nasıl etkiliyor? Muhafazakârlığın, dindarlığın, laikliÄŸin sınırları nerelerden geçiyor?” gibi temel sorulara odaklanarak ülkemizin genel din algısı haritasını çıkarmayı amaçlayan bu kapsamlı proje/kitap, Ä°letiÅŸim ya-yınları arasında çıktı. Eylül ve Aralık 2012 tarihlerinde olmak üzere kısa bir süre içerisinde iki baskısı yapıldı.

Çokkültürlü Vatandaşlık

Ahmet GÖKÇEN

Çokkültürlü VatandaÅŸlık isimli eser Mazhar BaÄŸlı ve Ertan Özensel’in ‘‘Kanadalı Türklerin Aidiyet Çabaları ve DeÄŸer Yapıları’’ alt baÅŸlığıyla yapmış oldukları uygulamalı bir çalışmanın kitap haline getirilmiÅŸ ÅŸeklidir. Çalışmada nicel (kantitatif) bir yöntem uygulanmıştır. AraÅŸtırmaya katılan-ların %68’i erkek, %31,6’sı da kadınlardan oluÅŸmaktadır. Bu araÅŸtırmada, ‘‘çokkültürlülüÄŸün ve çokkültürlü vatandaÅŸlığın merkezi konumundaki ülkelerin başında gelen Kanada’da yaÅŸayan ‘‘Türkler’’ ele alınmıştır. Bu baÄŸlamda Kanadalı Türklerin yeni bir topluma üye olmaları sürecinde kar-şılaÅŸtıkları her türlü sosyo-kültürel, ekonomik problemleri, Kanada’daki konumları ve mevcut deÄŸer yapıları tespit edilmeye çalışılmıştır’’. Kitabın dert edindiÄŸi konu Türkiye’de de oldukça hararetli tartışmaların merkezi bir uÄŸrak alanı olan çokkültürlülük konusudur. Farklılıkların bir arada barış ve huzur içerisinde yaÅŸamasının imkanı üzerinde durmayı hedef edinen bu çalışma Kanada’daki toplumsal hayatı, orada yaÅŸayan Türklerin durumunu artıları ve eksileriyle ele almıştır. Dolayısıyla Türkiye’deki problemlerle baÅŸa çıkmada nasıl bir yol izleneceÄŸine dair de önemli doneler sunuyor. Yazarların da ifade ettiÄŸi gibi bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’den Ka-nada ya giden Türkiyeli vatandaÅŸların kanada toplumuna uyum düzeylerini ve Kanadalı olma bilinçlerini bizzat kendileri ile çeÅŸitli yollarla görüÅŸerek ölçmek ve deÄŸerlendirmektir. Buradan da varılmak istenen amaç ise; çok kültürlü bir yapıya sahip olan ülkemizin, farklılıkların özgünlüÄŸünü zede-lemeden birlik ve berberlik içinde toplumsal barışı ve kalkınmayı saÄŸlaya-cak politikalarına bir katkı sunmaktır. 

Bauman Sosyolojisi

Tuba COÅžANDAL

Bauman Sosyolojisi, Ayrıntı yayınlarından 2013 yılında çıkmış, Zül-küf Kara’nın derlediÄŸi makalelerden oluÅŸan bir çalışma olup, Türkçe’de Bauman üzerine yapılan önemli ve kapsamlı bir yayımdır. Ä°çerik açısından zengin olan çalışma, günümüzün etkili sosyologlarından olan Zygmunt Ba-uman’ın Sosyolojiyi içinde bulunduÄŸu krizden çıkarmak üzere geliÅŸtirdiÄŸi sosyolojik metodolojinin yanı sıra, bu çerçeveyi inÅŸa etmekte kullandığı toplum, etik ve politika konularında sunduÄŸu fikir ve tartışmaların da çeÅŸitli bölüm ve makalelerle sınıflandırılarak incelendiÄŸi bir eserdir. Bauman’ın modernitenin sistematiÄŸini özellikle akılcılık, disiplin, denetim ve üretime dayalı piyasaya bağımlı olma gibi özellikleri üzerinden inceler ve postmo-dern eleÅŸtirilerle modern yapının nasıl deÄŸiÅŸip dönüÅŸtüÄŸünü sorgular. 
 
Tüm Sayılar
Sosyoloji Divanı Kitaplığı
Basında Biz
Duyurular
Formlar
Satış Noktaları