Muhayyile: Bilgi, Kanaat, Duygu
Milay KÖKTÜRK
İnsanlık hep hikmet ve hakikati aradı. En temel gerçekliğin ne olduğu sorusuna, şu soru da eşlik etti: Hakikati nasıl bilebiliriz? İlk baştaki bu hakikat doğa dünyasının hakikati idi. Yeniçağdan itibaren insan dünyasının hakikati sorunu ortaya çıktı. Bilme sürecinde deneyim ve aklın yanında başka yetilerin rolü tartışma konusu oldu: Muhayyile. Bu arada, “dünyanın kesin ve tek biçimli bir bilgisi” değil “dünya hakkında bir bilgi” ilkesi benimsendi. Sosyal bilimlerin gelişimi de bilgi anlayışını kökten etkiledi. Bilgide çoğulculuk başladı. Ayrıca bilgide öznelci ve nesnelci yaklaşımların her ikisi de aynı derecede doğrulanabilmekte veya yanlışlanabilmekteydi.
Sembolden İşaretsele Düşüncenin Dönüşümü
Mustafa AYDIN
İnsana özgü bir etkinlik olan düşünmenin bilgiye dönüşümü çok boyutlu bir gelişim süreci içinde ortaya çıkar. Düşünme, dil ile ifade edilip zihinden kopunca artık orada duran ve nesnel bir varlık olan düşünme haline gelir. Zihinsel bir eylem olarak düşünmeyi besleyen duyumlar ve duygular olarak iki önemli kaynaktan söz edilebilir. Bu anlamda düşünme insani bir olgu olarak zihinsel bir kategoriye dönüşür. Düşüncenin dillendirilmesi yahut soyut-somut temsiller kazanması ise kavramlarla mümkün olur. Kavramlar genel olarak insanların düşünme araçları, kelimeler ise kavramların en önemli ifade şekilleridir
Sosyolojik Muhayyile
Köksal ALVER
Düşünmenin özel biçimlerinden biri olan muhayyile/tahayyül, bir anlamda sosyoloji üzerine düşünme ve sosyolojinin yapıp etmelerini yorumlama yolu olarak görülebilir. Sosyolojinin nasıl yol alması gerektiğine ilişkin bir öneriler demetini içermekte ve bir sosyoloji deseni çizmektedir. Sosyolojik muhayyile, sosyolojinin konumu, işlevi, yönelimleri, çalışma alanları, bakış açısı, yöntem seçimleri, akademik özü, tarihsel süreçte edindiği rolleri üzerine düşünmeyi gerektirir. Tahayyül gücü ve yaratıcı muhayyile ile daha esaslı, kuşatıcı ve bütünsel bir analizin peşinde olan sosyolojinin, insan ve toplum gerçekliğini daha yakından görme imkânı elde edeceği varsayılır.
Bilimsel Paradigmaların Oluşumunda ve Dönüşümünde Sosyolojik Bağlam
Beylü DİKEÇLİGİL
Bildirinin konusu, bilimsel paradigma ile üst-kültür sistemi yani medeniyet arasındaki ilişkidir. Bilim anlayışı olarak da adlandırabileceğimiz paradigma; bilimin ne olduğuna, nasıl yapılması gerektiğine ilişkin ve bilim insanları topluluğunca benimsenmiş bir dizi ön kabullerdir. Bunları üç grupta toplayabiliriz: Bilimin konusu olan gerçekliğin doğasına dair ontolojik, edinilmek istenen bilgiye dair epistemolojik ve bilgiye nasıl ulaşılacağına dair metodolojik sayıltılar. Varlığın doğasını açıklayan ontolojik kabul, diğerlerinin ana kaynağıdır. Bugün bilimdeki gelişmeler ile varlığın doğasına ilişkin bilimsel bilgilerimizin artmış olmasına rağmen sayıltılar metafizik olma özelliklerini korurlar.
Kant ve Yeni-Kantçılık Arasında Simmel'in Toplumsal Tahayyülü
Necmettin DOĞAN
Simmel eserlerinde sosyolojinin bir taraftan konusunu ortaya koymaya çalışırken, diğer taraftan ayrı bir bilim olarak yöntemini belirlemeye çalışmıştır. Bu çabasına Kant’ın felsefesi ve Yeni-Kantçılık kılavuzluk etmiştir. Bununla birlikte bu felsefi miras, sosyolojisinde bazı teorik muğlaklıklara da sebebiyet vermiştir. Kant zihinsel kategorileri dış dünyanın algılanmasında etkin bir güç olarak değerlendirdiğinden kendisinden sonra büyük bir tartışmaya da sebebiyet vermişti. İnsan zihninin dış dünyanın tecrübe edilmesinde etkili olduğu iddiası, nesnellik ve evrensellik bilimsel idealleri de tartışmalı kılmıştı. Simmel’in sosyolojisinde kategori kavramı hem zihnin hem de toplumsallığın bir özelliği olarak form ve içerik şeklinde karşımıza çıkar
'Sosyolojik Muhayyile' ya da Sosyolojide Muhayyile: Türkiye'de Sosyolojik Muhayyile ve Yeni Bir Sosyolojik Muhayyile İhtiyacı
Levent TAŞ
Sosyolojinin özellikle 20. yüzyılın sonralarında içine düştüğü krizi aşılabilmesi hakim ‘sosyolojik muhayyile’nin yeniden gözden geçirilmesini bir zorunluluk haline getirmiştir. Literatürde sosyolojik muhayyile genellikle Mills’e atıfla kullanılmaktadır. Bu çalışmada Mills’den hareketle yürütülen sosyolojik muhayyile tartışmasının aslında sosyolojinin kimlik arayışının bir parçası olduğuna dikkat çekilerek sosyolojik muhayyilenin düşünürler, siyasi akımlar, ideolojiler ya da paradigmalar üzerinden de tartışılabileceği vurgulanmıştır. Diğer taraftan Türk sosyolojisinde sosyolojik muhayyilenin genellikle siyaset odaklı algılandığına ve bu durumun neden olabileceği olumsuzluklara da dikkat çekilmiştir.
Postmodern Sosyolojik Muhayyile: Mucizelerin Peşine Düşmek
Mevlüt ÖZBEN
Bu makalenin teorik temelini modernlik ile postmodernliğin zaman kavrayışları arasındaki farklılık oluşturmaktadır. Zamanın bir iktidar ve düzen(leme) aracı olduğu modern dönemden farklı olarak zamanın dev bir endüstri tarafından tüketimimize sunulduğu sıradışı bir zamanda yaşıyoruz. Postmodern insanı “şimdi”nin baskısı altında mucizelerin peşine düşüren de bu sıra dışı zamandır. Bugünün postmodern sosyolojik muhayyilesi, geleceği arkasına almış bulunan “şimdi”de zemin bulmaktadır.
Sosyoloji ve Felsefe: Toplum Düşüncesinde Yaratıcı Bir Açılım İmkanı
Nilüfer ÖZTÜRK AYKAÇ
Sosyoloji ve felsefe... Biri birkaç yüzyıl geriye, diğeri yüzyıllar gerisine giden iki disiplin; yaşanılan dünyayı anlama uğraşısına açılan iki ayrı kapıdır. İnsanı ve insanlığı anlamayı kendine görev edinmiş bu alanlar, kimi zaman ayrışan, kimi zaman benzeşen şekillerde topluma dair görüşler ortaya koyar. Ancak özellikle ülkemizde, belki tarihî ve ideolojik geçmişimiz, belki de sosyolojik muhayyilemizin yahut felsefi düşüncemizin yeterince olgunlaşmamış olmasından mütevellit, sosyoloji ve felsefe birbirine karşıt gibi konumlanmış, ortak bir zeminden bilgi üretme imkânı yeterince oluşamamıştır.
Sosyal Bilim Muhayyilesinde Kör Bir Kuyu: Sağduyu
Ejder ULUTAŞ
Düşünce ve bilim tarihi bir takım kavramlar aracılığıyla varlığını sürdürmüş ve sürdürmektedir. Bu tarihsel süreçte kimi kavramlar ön plana çıkarken kimileri çevrede tutulmuştur. Özellikle modern sosyal bilimlerin geliştirdiği muhayyile ve uyguladığı yöntemler, bir takım kavramların öncelenmesiyle gerçekleşmiştir. Sağduyu kavramı, hem kadim düşünce geleneğinde hem de modern sosyal bilimlerin nesnellik söylemi etrafında sergilenen tavırda ciddi bir tartışmaya dâhil edilmemiştir. Bu çalışmada sağduyu kavramının, kendisine yüklenen anlamın dışında daha geniş bir anlama sahip olduğu düşüncesi dile getirilmektedir
Sosyal Araştırma, Müdahale ve Projecilik
Fahri ÇAKI
Uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel fon sağlayıcı kuruluşların sayısının hızla artması, küreselleşme eğilimi ve devlet-toplum ilişkilerindeki değişimlerle birlikte projeciliğin ve proje yönetiminin giderek daha fazla önem ve yaygınlık kazandığı bir gerçektir. Bu önem ve yaygınlığa işaret etmek üzere özellikle son çeyrek yüzyılda modern toplumun bir proje toplumuna dönüştüğü ileri sürülebilir. Bu bağlamda Türkiye bir istisna değildir.
Türkiye'de Sosyal Araştırmanın Makamı: Larvatus prodeo! ve Sosyal Araştırmalarda Krizi Aşmak İçin Üç Strateji
Özgür ARUN
Geride bıraktığımız yüzyılda, sosyal araştırmalarda izlenen yol, sosyal gerçekliği anlamaya, kavramaya ve açıklamaya muktedirken, günümüzde hayli kompartize olmuş ve parçalanmış sosyal gerçekliği kavramak için konvansiyonel metodolojik tertibat yetersiz kalmaktadır. Türkiye’de de, genel olarak sosyal bilimler, özelde sosyoloji Larvatus prodeo makamında ilerlemektedir. Bu yazıda, sosyal bilimlerin yaklaşan krizini aşmak üzere ve günümüzde hayli karmaşık sosyal gerçekliği kavrayışçı biçimde ölçmeye yönelik üç strateji değerlendirilmektedir.
Klişeleri Aşmak: Sosyolojik Düşüncenin Ezberleri Üzerine
Faruk TURĞUT
Düşünme üzerindeki engelleyici rolünden yola çıkarak, bu çalışmada klişelerin sosyolojik düşünme ile olan ilişkisi incelenecektir. Başlangıcından bugüne sosyolojik düşünme ve pratiğinde klişe olarak kabul edilebilecek bazı unsurlar tespit edilecektir. Söz konusu unsurların ilk çıktıkları anda taşıdıkları anlam ve sahip olduğu işlevler zamanla değişmektedir. Günümüzde sosyolojik düşünme için problem oluşturan klişelerin, dikkat edilmemesi durumunda, toplumsal gerçekliğin analizinde yanılgılara neden olmaktadır.
Tekniğin Ontolojisi: Kültür-Teknik Meselesini Yeniden Düşünmek
Ahmet Ayhan KOYUNCU
İslam dünyasının son 150 yıldır gündeminde olan kültür-teknik etkileşimi, çeşitli bağlamlarda ve farklı yaklaşımlar çerçevesinde günümüze kadar tartışılmaya devam etmiştir. İlk dönem İslamcılar tarafından kültürden bağımsız düşünülerek ele alınan teknik, sonraki dönemlerde kültürden ayrılmaz bir çerçevede ele alınmıştır. Bu dönemde tekniği üreten Batı’nın kültürüne olan tepki, tekniğin kendisine yönelme eğilimi göstermiştir. Bu çalışmada teknik ile kültür etkileşiminin ontolojik bir zorunluluk olmadığı ve hangi kültür içerisinde üretilirse üretilsin, mutlaka olumsuz tarafları da barındırdığı iddiası tartışılmıştır
Küçük Şeylerin Vicdanı
Özgür TABUROĞLU
Vicdan kavramı, ilişkili olduğu yasa ve adalet gibi başka kavramlara göre, tikel ve ferdi olanla daha yakından ilişkilidir. Daha küçük deneyimler vicdanla ilişkili soruşturmaların konusudur. Bu metinde vicdanın konusu olarak tanımlanan “küçük” sadece boyut olarak değil, aynı zamanda varoluşu şekillendiren en küçük parçadır. Küçük bir çocuk kadar bir atom da vicdanın öznesi veya nesnesi olabilir. Küçük şeylerin düzeyinde büyük eylemler yoktur. Bu yüzden vicdanın yüklemleri, titreşim, ürperti ve sızı şeklinde dile gelir. Clinamen ya da atomların savrulması olarak bilinen olgu ise, bu yüklemin en basit halidir. Clinamen bir bakıma küçük olanın kökensel vicdanıdır.
Kayıp Tahayyülün İzinde-Hocaların Tarafı-
Zehni ÖZMEN
Makale Charles W. Mills’in Sosyolojik Tahayyül (1959) adlı çalışmasında değindiği kişiye insan ile toplum, biyografi ile tarih, kendi ile dünya arasındaki oyunu kavramayı ve aynı zamanda bir perspektiften diğerine geçmeyi (makrodan mikroya, siyasetten psikolojiye, dini olandan askeri olana) sağlayan zihinsel vasfın izini, kişisel bir deneyimden ve vakadan yola çıkarak sürmeye çalışmaktadır. Mills’in sıkıntı ve sorun ayrımını başlangıç noktası olarak ele alan çalışma, her iki durumu Mills’e atıfta bulunarak izah etmeye çalıştıktan sonra, kişisel gibi gözüken bir derdi dile getirir: Bu dert, bir öğretim üyesi olan yazarın, derslerinde lisans öğrencilerinden istediği verimi alamamasıdır.
Gazete ve Sosyolojik Muhayyile
Alkan ÜSTÜN
Sosyoloji bilimi ortaya çıkarken üzerinde yükseldiği ana ayaklarından birisinin, kırdan kente kitlesel göç olgusuyla birlikte hızla büyüyen kentlerdeki sorunlara odaklanmak olduğu söylenebilmektedir. Aldığı kitlesel göçler ile çehresi tanınamayacak şekilde değişen şehirlerden olan Chicago’da kurumsal anlamda ilk kent çalışmalarının ortaya çıkması ise tesadüf değildir. Fakat bu noktada dikkat çekici olan Chicago Sosyoloji Okulu’nun önde gelen ismi olan Robert E. Park’ın akademik kariyeri öncesi yaklaşık yirmi sene boyunca gazeteci olarak çalışması ve bu sayede kentin nabzını tutabilmesidir
Sosyolojinin Pratisyenleri Üzerine Asimetrik Bir Tartışma: Toplumsal Kabul ve Meşruiyet
Ahmet KOYUNCU
Toplumsal yaşamın bulmacasını çözmeye, başka bir ifade ile içinde yaşadığı dünyayı anlamlandırmaya ve açıklamaya çalışan sosyolojinin pratisyenleri oldukça zor bir göreve de talip oluşlar demektir. Onlar bu çabalarının karşısında takdir edilmeyi beklerken çoğu zaman şüphe ile karşılanmakta, eleştirilere maruz kalmakta, kendilerini hiç de tahmin etmedikleri tartışmaların orta yerinde bulmaktadır. Elbette bu durum mensubu oldukları disiplinin yani sosyolojinin ne’liğine ilişkin tartışmalardan bağımsız değildir. İlk olarak kapsamlı ve karmaşık inceleme nesnesi, inşa ettiği kavramları, akıl yürütme biçimi, muhayyilesi ve alternatif metodolojisi ile pozitivist bilim anlayışına nispetle bilimselliği sorgulanan bir disiplinin pratisyeni olmanın avantajı ve zorluğu ile karşı karşıyadır
Göbeğini Kaşıyan Adamın 'Psikanalizi' II: 'Mazlumluk' ve Sol Muhayyile
Ahmet DEMİRHAN
Daha önce Türk edebiyatında ve edebiyat eleştirisinde hâkim olan bir anlayışın psikanalizi nasıl kullandığını araştıran bir çalışmanın devamı olan bu makalede bu kez sosyal bilimlerde psikanalizin kullanılma biçimleri ele alınmaktadır. Tıpkı edebiyat eleştirisinde olduğu gibi sosyal bilimlerde alanında da psikanalizin kullanımının aslında psikanalitik araçlarla bu araçların öngördüğünden farklı bir zemin oluşturmak amacını güttüğünü ileri süren çalışmada, böyle bir gayeyle ele alınan bir mazlumluk kategorisi üzerinde durulmaktadır. Mazlumluk bu anlayışta henüz hakiki psikanalitik değerlendirmeye tutulamayacak evreye ulaşamamış bir ideolojinin hem oluşturucu ve hem de sürdürücüsü olarak değerlendirilmektedir.
Sosyolojik Teorinin Tipleri: Alternatif Bir Okuma Denemesi
Mehmet Ali AYDEMİR-Hüseyin ÖZİL
Bu çalışmada teori ve toplumsal tipler yazının ilgi alanını oluşturmaktadır. Bu çerçevede sosyoloji disiplini içerisinde yer alan pek çok analizin bir tip okuması içerdiği düşünülmektedir. Nitekim topluma dair yazılan çoğu incelemenin tipoloji okumaları ile paralellikler taşıdığı görülmektedir. Lakin çalışmanın ifade ettikleri topluma dair yeni mevzular değildir. Ancak sosyal teorilerin tipler üzerinden okunması sunduğu deneyim açısından önemlidir. Çünkü konuya dair alternatif bir okuma denemesi sunmaktadır. Çalışma ilgi alanı olarak seçtiği kişiler elbette çeşitlendirilebilir. Ancak kapsam ve sınırlar düşünüldüğünde dört kişi üzerinden tipler analiz edilmiştir.
Sosyolojiye Giriş Kitaplarında Sosyolojik Muhayyile Tartışmaları: Anthony Giddens ve Joseph Fichter
Uğur ÇAĞLAK
Toplumsal hayatın daha karma karmaşık ve değişken bir hale geldiği günümüzde toplumsal durumları esaslı bir şekilde analiz etmek, sosyal alandaki mevcut sosyolojik bilginin daha iyi kavranması ve yorumlanması çok daha büyük önem arz etmektedir. Bu bilginin ve sosyal durumların daha iyi anlaşılabilmesi için sosyolojik bir muhayyile gücünün etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Sosyolojik muhayyilenin önemine ve muhayyilenin nasıl bir düşünme pratiği geliştirmesi gerektiği noktasında farklı sosyologlar farklı açılardan katkı sağlamıştır.
Kör Bir Bilim Olarak Sosyoloji
Serhat GÜNEY
Bu yazıda, sosyolojik düşünmenin hayalgücü ile ilişkisi tartışılmaktadır. Bir araştırmacının yöntembilimsel yetkinliği ile hikaye anlatıcısı olarak erişebildiği mertebe arasında bir çatışma mı, yoksa bir uzlaşma mı olmalıdır? Bilimsel deneyime hakim olan netlikle, hayatın gri coğrafyalarında dolaşan anlatının bulanıklığını bir araya getirdiğimizde nerelere kadar uzanabiliriz? Bu yazı bu sorulara yanıt aramaktadır. Sosyolojik faaliyeti bilgece bir körleşme olarak düşleyebilmek üzere biriktirilmiş bir miktar malzemeyi ortaya dökerek bir fikir cimnastiği yapabilmek hedeflenmiştir.
Sosyolojik Bir Muhayyile Olarak Alan Araştırmaları ve Bir Alan Deneyiminin Bazı Çıkmazları
Ertan ÖZENSEL
Sosyolojide alan araştırmaları, tercih edilen yönteme bağlı olarak, bazı bilimsel teknikler yardımıyla gerçekleşir. Her araştırma aynı zamanda bir deneyimi yansıtır. Bilimsel araştırmalarda, araştırıcının yorumu, tahayyülü, sezgileri ve algı gibi tecrübelerine genellikle yer verilmez. Fakat bir araştırma araştırmacının alanda olmasıyla mümkündür. Orada olmak ise, zorluklar, belirsizlikler ve kaygılarla yüz yüze olmak hatta onları yaşamaktır. Araştırma verilerin önemli bir kısmı, saha deneyimlerinin birer parçasıdır. Türkiye’deki sosyoloji araştırma geleneğin de de bu türden paylaşımlara neredeyse hiç yer verilmez. Oysa her araştırmada, olay ya da olguları gözlemleyen, araştıran bir çift göz, bir duygu ve onu metine döken bir el vardır
Bugün İşler Nasıl?: Bir Diyalogdan Dilencilik Çalışmalarına Uzanan Bir Araştırma Hikayesi
Suvat PARİN
Bir bilimsel çalışmanın nasıl başladığı, hangi metodolojik araçlarla sürdürüldüğü ve araştırma süreci içinde karşılaşılan zorlukların ne olduğu hem yöntemsel hem de ortaya çıkan yayın(lar)ı anlamak açısından önem arz etmektedir. Bu yazı ana hatlarıyla, bir araştırmacının dilencilik konusuna yönelme ve yoğunlaşmasında ön plana çıkan dinamikler ile metodolojik deneyimlerini merkeze alan bir çerçeveyi barındırmakta; spesifik olarak da İstanbul’da faaliyet gösteren dilenciler, Türkiye’de ilk kez düzenlenen dilencilik sempozyumu ve Paris’te dilenciliği içeren bir araştırmanın hikayesini konu edinmektedir.
Merkeze İthafen Taşranın Hikayesi
İbrahim NACAK
Her bilimsel çalışmanın bir hikayesi vardır. Bu hikâyeyi bilim adamının yazdıkları ve yaşadıkları oluşturur. Yazılan eserler literatüre katkı sağlar. Yaşananların ise tecrübe aktarımı konusunda katkısı olur. Bu makale, 2016 yılında tamamlanan “Merkezi Taşrada Kurmak: Kayseri Örneği” adlı doktora tezinin yazım ve saha araştırması safhalarında karşılaşılan olayların genel bir değerlendirmesidir. Doktora araştırma sürecinde yaşadıklarımızı aktarmaya çalıştık. Çünkü amacımız bir tecrübe aktarımını gerçekleştirmektir. Ayrıca bu gibi araştırmalarda kullanılacak yöntemlere ilişkin bir rehber olma özelliği gösterebilir.
Küçük Şeyler, Derin Mevzular: Mikro Sosyolojik bir İnceleme Olarak Hediyeleşme
Mehmet BİREKUL
Sosyoloji literatüründe analitik bir ayrımın iki ayrı parçaları olarak kabul edilen sosyal ve kültürel kavramları, davranışsal alan ile bilişsel alanın zamanla birbirinden bağımsız gerçeklikler olarak düşünülmesine yol açmış ve özellikle natüralist / pozitivist gelenek içerisinde gelişen bu düşünce ile kültür, nesnel alanın bir yansıması olarak kabul edilmiştir. Makro yaklaşımlar içerisinde hak ettiği yeri bulamayan kültür özellikle bireye / mikroya vurgu yapan ve yapının sarmalında bir sosyolojiyi tartışmaya açan yaklaşımların ise merkezinde yer almıştır
Karşılaştırma Yöntemiyle Gündelik Hayatta Sosyoloji Muhayyile
Bahattin CİZRELİ
Sosyolojinin klasik döneminden bu yana karşılaştırma esas bir yöntemdir. Durkheim Sosyolojik Yöntemin Kuralları’nda karşılaştırmanın önemini anlatır. Zira intiharın neden toplumsal bir olgu olduğunu açıklarken coğrafi, iktisadi, mesleki ve cinsel karşılaştırmalar yapmaktadır. Weber, kapitalizmin olasılıksal nedenselliğini açıklamak için Doğu dinleri, Katoliklik ve Protestanlık arasında karşılaştırmada bulunmaktadır.